Resimler
Videolar
Haberler
Yazılar
Replik Düplik
Kuruluşlar
Benim Dünyam
Kayıt Ol
Oturum Aç
Yaylalar, yaylalar…
Yazı Yaz
205
1052
Memleket Yazilari
Yorum Yaz
Yazdır
Tavsiye Et
3.12.2010
1 yorum
3026
okuma
Yayla olgusunun kültürümüzdeki yeri ve önemi malûmdur. Eski zamanlarda sadece kültürümüzün değil, aynı zamanda hayatımızın da bir parçasıydı yayla. Ekonominin ağırlığını hayvancılığın oluşturduğu bir yaşam biçiminde Hasan Köse hocamızın tabiriyle “ot”u takip etmek durumundaydınız. Bu da sizi göçebe-yarı göçebe bir düzene mecbur ediyor, yaylayı hayatınızın vazgeçilmez bir parçası kılıyordu.
Göç olayıyla birlikte yaşam tarzı da köklü değişime uğrayınca, yaylacılık yavaş yavaş terk edilmeye yüz tuttu. Anılarda ve türkülerde kalır gibi oldu. O günlerde turizm denince akıllara neredeyse sadece deniz ve sahillerin geliyor olması da bu gelişmeye yardım ve yataklık etti. Gün oldu devran döndü ve dünyayla birlikte biz de dağ turizmini keşfediverdik. Hızla kirlenen, ozon tabakası delinen, yaşanmaz bir hale gelen dünyada dağlar ne kadar temiz, ne kadar da yaşanılası yerlerdi… Tabiî biz Karadenizliler sevinçle fark ettik ki, dağ ve yayla turizmi için el âlem gibi binlerce kilometre yol tepip, dünyanın parasını harcamamıza gerek yoktu. Zaten yaylamız vardı bizim hemen şuracıkta; birazcık ihmal etmiş olsak da… Hemen koştuk sıcacık bağrına yaylamızın. O da sağolsun, hiç gücenmeden bizi bağrına bastı.
Yalnız biz büyümüştük, dünya da kirlenmişti. Hiçbir şey eskisi gibi değildi artık. Yollar yapılmış, mesafe kısalmış, şehirdeki hayatımızda ne varsa yukarıya taşımaya başlamıştık, aslında dağlara onlardan kaçtığımızı unutarak… Elektrik, cep telefonu, uydu anteni, plastik… Hepsinden önce de modernitenin en büyük buluşlarından olan beton… Ahşap binalar, yüz yıldır kafamıza çakıldığı gibi geri kalmışlığın, ilkelliğin bir parçası değil miydi ne de olsa… O halde yaylaya ev yapacaksak, tabiî ki betonarme olmalıydı.
Bütün bu değişiklikler, herkeste az çok hoşnutsuzluğa sebep olduysa da yakın zamana kadar önemli bir krize yol açmadı. Ancak yaylalara olan ilgi ve alaka giderek yükselen bir ivmeyle devam edince, devletin toprak politikalarında müzminleşmiş sorunların da büyük etkisiyle iş zıvanadan çıktı. Buraya kadar olan bitenler, fiili bir durum olarak görülebilir ve kabul edilebilirdi belki. Fakat söz konusu süreç, geçtiğimiz günlerde Sisdağı’nın yaklaşık 200 yıldır şenlik yapılan alanını tehdit eder boyutlara ulaşınca merkezi İstanbul’da bulunan ŞALFED (Şalpazarı Dernekler Federasyonu) ani bir hamle yapma ihtiyacı hissetti ve gazetemize verdiği ilanla vali Recep Kızılcık’ı göreve davet etti. Sayın vali de vakit geçirmeksizin fiili duruma müdahalede bulundu.
ŞALFED’in hamlesi problemi kökünden halletmeye yönelik değildi kuşkusuz. O yetkili ve sorumlu resmi makamların işidir ve ŞALFED sivil iradesini ortaya koyma yoluna gitmiştir. Ancak bu hamle amacına ulaşmış olmakla birlikte, bazı başka üstü örtülü sorunları da gün yüzüne çıkarmıştır: Yaylalardaki yerleşimin net bir hukuki tanımı yoktur ve devletin ilgili birimleri, sadece şenlik alanına yapılan binaları değil yüz(lerce) yıldır yaylaya çıkan insanların evlerini de yıkmaya kalksa, kimsenin çıkarıp gösterecek bir tapusu bulunmamaktadır. Yani herkes diken üstündedir, söz konusu ilan ve müdahaleyle kendi evlerinin de yıkılabileceği endişesiyle iyice tedirgin olmuşlardır. Durumu fark eden ŞALFED yetkilileri, aynı zamanda valiye teşekkür amacı da taşıyan ikinci bir ilan vererek maksatlarına açıklık getirme zorunluluğu hissetmişlerdir.
Yaylada yerleşimin net bir hukuki tanımının olmaması, vatandaşın kusuru değildir. Halk geçmişte farklı, şimdi daha farklı sebeplerle yaylasına gidiyor, gidecek de. Gittiğinde de orada başını sokacak bir dam altı bulunacak. O halde ilgili ve yetkili kurumların, vakit geç olmadan gerekli düzenlemeleri yapması, bu işe mutlaka bir çekidüzen vermesi gerekiyor. Yoksa eski zamanlarda yayladaki otun paylaşımı yüzünden çıkan büyük tatsızlıkların, önümüzdeki dönemlerde arazi rantı yüzünden çıkması işten bile değildir.
Beğen
Beğenme
Tavsiye et
Rapor et
Yazdır
3026
Yer
Memleket Yazilari
3.12.2010
Trabzon
0
kişi beğendi
0
kişi beğenmedi
Etiket
---
Kaynak
Yorum yapabilmek için
Üye Olun
veya
Giriş
yapın
Mustafa Selim
|
13 yıl önce
her gidişimde basar bağrına beni yayla, gücenmez, kırılmaz bana, ihmal etmişliğimi vurmaz yüzüme, dünyanın küçüldüğünü, benim ve dertlerimin büyüdüğünü bilir sanki yayla, ve her seferinde bir ana şefkatiyle kucaklar beni, soğuk sularından içirir, temiz havasından solutur bana yayla...yayla, yayla ve anam, yayla gibi ana, ana gibi yayla...
Bülent Şirin
adlı kullanıcının
diğer yazıları
Masal Gibiydi Herşey
Faruk Korkmaz
1589 okuma
Şiir: Yerliköy'e Yağmur Yağardı
Suat Zobu
1387 okuma
Tirebolu Postası Vesilesiyle…
İbrahim Balcıoğlu
1807 okuma
Yaz Deftere Bakkal Amca!
Faruk Korkmaz
1593 okuma
Malatyalı Kadir
Malatya Portalı
1378 okuma
“Aman Bulguru Kaynatırlar!”
Faruk Korkmaz
1384 okuma
“Çoh Bayramlar Göresin Yavrum!”
Faruk Korkmaz
1355 okuma
Bir gazinin hatıralarında Çanakkale’nin kahra
Mustafa Celep
2241 okuma
Çivisiz Ya Da Mahmut Bey Camii.
Kastamonu Hayranları
1647 okuma
Bayburt Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Bayburt Portalı
1476 okuma
Suşehri Ovası
Faruk Cansu
2259 okuma
Bayrak Olayı "Kahramanmaraş Milli Mücadele"
Kahraman Maraşlılar
1144 okuma
Başarı
Bülent Acı
1383 okuma
Canım İstanbul
İstanbul Platformu
1788 okuma
Milli Mücadelede Maraş
Kahraman Maraşlılar
1231 okuma
Birşeyler yaz
Sadece Ben
Bağlantılarım
B.Bağlantıları
Herkes
Yazıyı Mootol duvarına paylaşmak için
üye ol
veya
giriş
yap
http://www.mootol.com/Yazi205/Yaylalar,-yaylalar…
Adınız :
Gidecek E-posta :
Gönder
Tanıdıklarını haberdar etmek için
üye ol
veya
giriş
yap
Adınız :
Rapor nedeni :
Rapor et
Yazı içeriğini rapor etmek için
üye ol
veya
giriş
yap