Akdeniz Bölgesi’nde, Mersin İli’ne bağlı bir ilçe olan Aydıncık, kuzey ve doğusu Gülnar, batısı Bozyazı, güneyi de Akdeniz ile çevrilidir. Aydıncık, Anamur-Silifke karayolu üzerinde küçük bir koyun batısındaki yarımadada kurulmuştur. Burada Torosların uzantısı olan Senir Dağları Akdeniz’e doğru uzanarak Karabıyık Burnu’nu oluşturur. İlçenin doğusunda Susuz Dağı’nın uzantısı olan Davulcu Tepe’nin uç noktası olan Sancak Burnu arasında bu koy yer almaktadır. İlçenin Torosların yamaçlarındaki Gülnar ilçesine vadi içerisinden bağlantısı bulunmaktadır. Oldukça dik eğimli dağ sıraları üzerinde ve vadilerde çam ormanları görülmektedir. İlçenin yüzölçümü 386 km2 dir.İlçenin ekonomisi tarım ve tarım işçiliğine dayalıdır. Dağlık kesimlerde tahıl üretimi, sulanabilir arazilerde de bağcılık, meyve ve sebzecilik yapılmaktadır. Turfanda sebzelerin %80’i modern seralarda üretilmektedir. Ovalardaki arazi ve seralardan yılda iki kez ürün alınmaktadır.Aydıncık’ın Antik Çağdaki ismi Kelenderis olup, Kilikya bölgesinin en iyi limanlarından birisi idi. Bu kentin ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesinlik kazanamamıştır. Bununla birlikte kuruluşundan itibaren Kelenderis’e, Hititler, Asurlular, Fenikeliler, Sisamlılar, Seleukoslar, Mısırlılar, Romalılar, Bizanslılar, Emeviler, Ermeniler, Karamanoğulları ve Osmanlılar hakim olmuştur.Antik yazarlardan Apollodoros, Kelenderis’in bir Hitit tanrısı olan Sandon adına kurulduğunu belirtmiştir. Antik kaynaklar, kentin Samoslular tarafından kurulduğunu kaydetmiştir. Akdeniz’in doğusu ile batısı ve Kıbrıs adasındaki deniz yolu üzerinde önemli bir konumda bulunması ve bölgenin elverişli bir limanına sahip olması, Kelenderis’in önemini artırmıştır.1986 yılında Konya Selçuk Üniversitesinden L. Zoroğlu başkanlığında sürdürülen arkeolojik kazılarda, MÖ.VI.yüzyıla ait buluntularla karşılaşılmıştır. Bu yüzyılın sonlarında Batı Anadolu ve yakın adalardan gelen lonialılar, Nagidos ile birlikte Kelenderis’de de ticarete yönelik ilişkileri yönlendirecek ticaret iskeleleri kurmuşlardır.Kelenderis ilk parlak dönemini MÖ.V. ve IV.yüzyıllarda yaşamıştır. Atinalıların öncülüğünde Perslere karşı kurulan Attia-Delos Deniz Birliği’nin en doğudaki üyesi Kelenderis’di. Kazılar sırasında bulunan zengin mezarlar, bir yandan kentin batı dünyası ile ilişkilerini belgelerken, aynı zamanda, doğu kültüründen ayrılmadığını da ortaya koymuştur. Helenistik Çağda (MÖ. 300- MS.20) Mısır’da kurulan Ptolemaios Krallığı ile siyasi İttifak içinde olan Kelenderis, MÖ.I.yüzyıldaki korsan baskıları yüzünden çok zor duruma düşmüştür. Romalıların korsanlara karşı hazırladıkları askeri harekata da katılan Kelenderisliler, Romalıların Akdeniz ticaret yolunu güvenlik altına almasından sonra ikinci parlak dönemlerini yaşamışlardı. Bir kale ve ticaret şehri olan Kelenderis, Romalıların egemenliği sırasında limanı’ndan önemli ölçüde yararlanılmış ve Roma’nın ticaret şehri olmuştur. Kent imar edilmiş, şato, saray, su yolları ve hamam yapılmıştır.Kelenderis Orta Çağda Bizanslıların egemenliğine girmiştir. Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra Selçukluların baskısından ötürü Doğu Anadolu’daki Ermenilerin bir bölümü Kilikya’ya geçerek 1080’de burada bir prenslik kurmuşlardır. Bu arada Bizanslılar İstanbul’daki Ermeni Rupenyan prenslerinden birini Kral II. Leon adıyla Kilikya’ya göndermişlerdir (1198). Selçuklu Devleti’nin yıkılmasından sonra Karamanoğlu Alaaddin Bey’in komutanlarından Ertokuş Bey 1228’de yöreyi ele geçirmiş ve buraya Türkmenleri yerleştirmiştir.1461 yılında Silifke ve Mut ile birlikte Kelenderis yöresi de Fatih Sultan Mehmet döneminde, Gedik Ahmet Paşa tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır.Kelenderis; Osmanlılar döneminden XX.yüzyıl başlarına kadar, Anadolu ile Kıbrıs arasındaki deniz ulaşımında önemli bir liman konumunda olmuştur.