Resimler
Videolar
Haberler
Yazılar
Replik Düplik
Kuruluşlar
Benim Dünyam
Kayıt Ol
Oturum Aç
Bilecik / Söğütlü
Yazı Yaz
2397
3953
Makale
Yorum Yaz
Yazdır
Tavsiye Et
29.6.2020
0 yorum
1432
okuma
2007 yılında Hocam Prof.Dr. Semavi Eyice’nin işaret ettiği Bilecik araştırmalarımızın büyük bir kısmı Tarih öncesi Bilecik ve Osmanlı dönemindeki Bilecik olmuştur.Belgeselimin araştırmalarında kadrajımı Tarihte pek çok kavmin uygarlık ve egemenliğine sahne olan Bilecik, Kayı Boyu'nun Orta Asya'dan 400 çadırla gelip Söğüt'te, Osmanlı Devletinin kuruluş merkezliğini yaptığı yere çevirdik.
Kutlu Tarihinin çok eskilere dayanması ve Osmanlının kurulduğu yer olması ayrıcalığını yanında taşıyan bu bölge, Kurtuluş Savaşı'nda verdiği çetin mücadeleler ve kazanılan zaferlerle Cumhuriyetin kuruluşunda da önemli bir rol üstlendiği,üzerinde çok sayıda arkeolojik ve tarihi eserlerin adeta deposu olan Bilecik'teki tarihi envanterin çoğunu Osmanlı döneminde yapılan camiler, türbeler, hanlar, hamamlar, sivil mimari örnekleri , imaret ve benzeri yapılar oluşturmaktadır. Kayı Boyu Aşireti mensuplarının 720 yıldan beri geleneksel olarak sürdürdükleri ve her yıl (Eylül ayının 2. haftası son üç gün) yapılan muhteşem törenlerle kutlanan 'Ertuğrul Gazi' yi Anma ve Söğüt Şenlikleri'ne çok sayıda yerli ve yabancı ziyaretçi gelir. Törenlerde yörüklerin kına gecesi ve yaşantıları canlandırılır, cirit gösterileri yapılır.
Tarih Öncesinde Bilecik:
Anadolu'da Tunç Çağına geçiş sürecinde önemli bir yeri olan Bilecik'ten MÖ 3000'lerde tunç yapımı için kalay çıkarıldığı bilinmektedir.İlin bilinen en eski isimleri Agrilion ve Agrillum'dur.Daha sonraki dönemlerde Bilecik Bizans İmparatorluğu sınırları içine giren bir yerleşim yeri olmuştur. Doğu Roma (Bizans) döneminde şehir Belekoma ismiyle anılıyordu. Bilecik o zaman, şimdiki Bilecik'in doğusunda, Hamsu ve Tabakhane derelerinin oluşturduğu vadiler arasındaki bir kaya çıkıntısı üzerine inşa edilen kale çevresinde kurulduğunu görmekteyiz.
Antik Çağda Bilecik:
Antik Çağ' da Bilecik'le ilgili özel bilgi bulunmamaklabirlikte.Bazı Tarihçilerin buradaki ziyaretleri,araştırmaları ve bizimde bu bölgedeki araştırmalarımızda Şehir sınırları içinde bir tepe üzerine kurulmuş ilk yerleşim yeri tespitlerimiz olmuştur. Bu yerleşim yerinin yaptığımız değerlendirmelerde Bileçik İlinin ilk adı AGRİLİON olduğu sonucuna varılmıştır.Tarihi kent hakkında ayrıntılı bilgi yoktur.İlk yerleşimin M.Ö. 3000 yılında olduğu sanılmaktadır.Kentin yeri Bilecik Merkez ilçesine bağlıdır.
Agrilion antik kenti akropol ve nekropollerden oluşmaktadır. Akropol genellikle bir tepe üzerinde bulunan çevresi surla çevrili, içerisinde saray, tapınak gibi yapılar bulunan mekana verilen isimlerdendir. Nekropol ise toplu mezar ve şapel lerin bulunduğu yerler denir. Örneğin; günümüzdeki mezarlıklar gibi. Agrilion kentinin tarihi çok eskilere dayandığını bölgede yaptığımız yüzey çalışmalarından anlamaktayız.Arkeolojik bulgular ve veriler günümüze kadar gelmekte olup Son olarak Prof .Dr. Semavi Eyice Hocamla yaptığımız yüzey çalışmalarının değerlendirilmesi ve Kentin adının erken dönemde Agrilion olduğunun kanısına varılmıştır.Bazı Tarihçiler kentin bu çağdaki hayatı, tarih kaynaklarında Bilecik'i de içine alan Bitinya (Bithynia) bölgesinin genel tarihi içinde göstersede.Tarihin derin izleri karşısında Bitinya bölgesinin bilinen tarihi MÖ 1950'lerde burada yaşayan Trakya kavimlerinden Thynler'le başladığını görmekteyiz.Bölge Thynler'den sonra kronolojik sıra ile: MÖ 1550-1400 Mısırlılar, 1400-1200 Hititler, 1200-676 Frigler, 676-595 Kimmerler, 595-546 Lidyalılar, 546-334 Persler, 334-326 Makedonyalılar, 326-297 Özgürlük dönemi, 297-74 Bitinya Krallığı, 74-395 Roma İmparatorluğu, 395-1299 Bizans (673-678 ve 714-718 döneminde bölge Emevi ve Abbasi hakimiyeti) dönemlerini yaşamıştır. Bizans Döneminde Bilecik: Roma İmparatorluğu MS 395 yılında ikiye ayrılınca, Bitinya Bölgesi ve Bilecik Doğu Roma (Bizans) imparatorluğu sınırları içinde kaldı. Bizans döneminde Belekoma Kalesi Bilecik'te inşa edilmiştir. Bizans döneminde Bilecik bir Tekfurluk idi. Abbasi Halifesi Harun Reşid döneminde (797 yılında), Bitinya bölgesinin diğer şehirleri gibi Bilecik ve Söğüt civarı da fethedilerek Abbasi idaresine sokulmuştur. Çevresi kale ile korunan Belekoma kenti tarih içinde Bizanslılar-Emeviler ve Bizanslılar-Abbasiler arasında birkaç kez el değiştirmiştir. Selçuklular Döneminde
Bilecik:
Selçukluların bir boyu olan Kayıların bir bölümü (400 çadırlık bir oba) Ertuğrul Bey yönetiminde batıya doğru yer değiştirerek Söğüt ilçesi ve çevresine gelmişlerdir. Osmanlı vaka-i namelerinde Kayıların Söğüt ve çevresine yerleşme tarihi olarak 1230'lu yıllar gösterilmektedir. 1231 yılında İznik İmparatoru Selçuklu sınırına tecavüz edince Selçuklu Sultanı I. Aleaddin Keykubat Bizanslılara karşı bir sefer düzenlemiş, Ertuğrul Bey de bu sefere bir akıncı olarak katılmıştı. Selçuklu ve Bizans orduları arasında Sultanönü mevkiinde meydana gelen savaşın sonucunda Bizans ordusu yenilmiş, Karacadağ ve Söğüt dolayları Büyük Selçuklu Devleti'nin eline geçmişti. I. Aleaddin Keykubat Belekoma (Bilecik) Tekfurunu vergiye bağladı. Savaşta büyük yararlıklar gösteren Ertuğrul Bey'e Söğüt'ü mülk, Domaniç'i de yaylak olarak verdi.
Yine Osmanlı kaynaklarına göre Ertuğrul Bey 1281 yılında ölmüştür. Türbesi Söğüt ilçemizde bulunmakta ve her yıl Söğüt'te düzenlenen Ertuğrul Gazi Şenlikleri ile anılmaktadır. Ertuğrul Bey, Kayı Türklerinin değerli önderidir. Kayı boyu ise Osmanlı Devletinin nüvesi, kurucusudur. Böylece Söğüt ve dolaylarında kök salan 400 çadırlık uçbeyliğinden bir Devlet doğmuştur. Osmanlılar Döneminde Bilecik: Ertuğrul Gazi'nin ölümünden sonra Kayıların başına Osman Bey geçti. Osman Bey ve silah arkadaşları Bizans'a karşı savaşıyor ve bu savaşlarda sürekli başarı kazanıyorlardı. Kayıların bu başarılarında Şeyh Edebali'nin büyük rolü olmuştu. Şeyh Edebali Ahi idi. Ahilik; tarım dahil bütün zanaat dallarında halkı, çalışanları teşvik eden, herkesi kardeş bilen, çalışanlara her türlü yardım elini uzatan örnek bir örgüt anlayışı idi ve Fakih Şeyh Edebali Kayı Ahilerinin önderi idi. Şeyh Edebali o sıralar Eskişehir ili sınırları içindeki İtburnu Köyünde oturuyordu. Daha sonra medresesini Söğüt ve son olarak da Bilecik'e taşımıştır. Osman Bey 1286 yılında İnegöl yakınındaki Hisarcık kalesini Bizanslılardan zaptetti. 1287 yılında İnegöl Tekfuru'nu Domaniç yakınındaki İkizce'de (Erice) yenilgiye uğrattı.
Osman Bey ve silah arkadaşlarının Bizans Tekfurları ile olan savaşlarını izleyen Selçuklu Sultanı III. Alaeddin Keykubat büyük bir ordu ile Karacahisar önlerine geldi. Osman Bey'in kuvvetleriyle birleşerek Bizans elindeki bu kaleyi kuşattı. Kuşatma sürerken Selçuklu Sultanı geri döndü. Osman Bey'e bir sancak, tuğ alem ve gümüş takımlı bir at göndererek Söğüt ve Eskişehir'i de içine alan bu sancağı Osman Bey'e verdi. Karacahisar'daki Rum kilisesini camiye çeviren Osman Bey ilk kez kendi adına hutbe okuttu(1289). Bu olaylar Osmanlı Devleti'nin kuruluşunun ilk işaretleri olarak nitelendirilmektedir.O sıralarda Bilecik henüz Türkler tarafından fethedilmemişti. Bizanslılara ait bir kentti. Bilecik (Belekoma) ve Yarhisar tekfurları vergiye bağlanmıştı. Osman Bey 1299 yılı yaz başında Belekoma kalesini ve peşinden Yarhisar kalesini fethetti. Bilecik, Yıldırım Bayezid dönemine kadar Osmanlı yönetiminde kalmış, ancak, 1402 yılında Ankara meydan savaşında Bayezid'in Timur'a yenilmesi sonucunda 2 ay kadar Timur'un hakimiyetine geçmiş ve Çelebi Sultan Mehmet tarafından geri alınmıştır. Bu tarihten sonra, Osmanlı yönetimi sırasında Bilecik giderek gelişmiş, ancak, şehrin kurulu bulunduğu alanın iskân için uygun olmaması daha hızlı gelişmesini engellemiştir. Bununla birlikte Bilecik Bursa ve İznik'ten Eskişehir'e ve Anadolu içlerine giden yol üzerinde önemli bir konaklama ve dinlenme yeri olarak önemini korumuştur. Bilecik Trakya ve Marmara bölgelerini İç, Güney ve Güneydoğu Anadolu bölgeleriyle Ön Asya'ya bağlayan İstanbul-Bağdat demiryolu kenarında kurulmuştur. Roma ve Bizanslılar zamanında kent merkezinin küçük bir yer olduğu sanılmaktadır. Türklerin eline geçtikten sonra önem kazanmıştır. Osman Gazi'nin fethettiği ilk önemli kale olması ve Şeyh Edebali Türbesi'nin burada bulunması, şehre olan ilgiyi artırmıştır. Önceleri kale çevresinde yerleşik kent daha sonra Şeyh Edebali Türbesi, Orhan Gazi camii ve yakınındaki medreseye doğru büyümeye başlamıştır. Şehir Türk hakimiyetine geçtikten sonra, önceleri Türkler ve Rumlar ayrı mahallelerde oturmuşlardır. Örneğin, Türkler daha çok Osman Gazi, Orhan Gazi ve Aşağı Camiler çevresine yerleşmiş, Rumlar ise bugünkü Bilecik merkezinin bulunduğu bölgede yoğunlaşmışlardı. Zamanla toplumlar arası sosyal ve ekonomik ilişkiler kurulmuş, iki toplumun ayrı mahallelerde oturması eğilimi ortadan kalkmış, devlet yapıları Yukarı Mahalleye yapılmaya başlanmış ve kent bugünkü yerleşim yerine doğru gelişmiştir. Kurtuluş Savaşında Bilecik: İstiklal Savaşında T.B.M.M. hükümet ile İstanbul'da bulunan hükümet arasında ortaya çıkan ihtilafı gidermek amacı ile İstanbul'daki Tevfik Paşa hükümeti adına Dahiliye Nazırı Ahmet İzzet Paşa, Ankara Hükümeti ile bir görüşme yapmak istedi. Görüşmenin Bilecik İstasyon binasında yapılması kararlaştırıldı. Heyetler 5 Aralık 1920 günü Bilecik İstasyon binasında bir araya geldiler. İstanbul Heyeti Ahmet İzzet Paşa, Salih Paşa, elçilerden Cevat Bey, Ziraat Nazırı Kazım Bey, Hukuk Danışmanı Münir Bey ve Hoca Fatih Efendi'den oluşmuştu. Ankara heyetine ise Mustafa Kemal Paşa başkanlık etmişti. Heyette İsmet Bey (İnönü) de bulunuyordu. Bilecik Mülakatından olumlu ve somut bir sonuç elde edilememiştir. Yunan Ordusu 6 Ocak 1921 günü Bursa ve Uşak dolaylarından taarruza geçti. 8 Ocak 1921 akşamı Bilecik-Karaköy-Muratdere hattına kadar geldi. Böylece Bilecik işgal edilmiş oldu (Bilecik'in Yunanlılar tarafından ilk işgali). İnönü Savaşı: I. İnönü Savaşı tümüyle Bilecik toprakları üzerinde geçmiştir. Akpınar, Oklubalı mevzilerinde göğüs göğüse kanlı çarpışmalar oldu. Üst üste yenilgiyi alan Yunan ordusu geri çekilmeye başladı. Öyle ki, 11 Ocak 1921 günü taarruzu ilk başlattıkları Zevvare Tepe, Tepeköy, Oluklu, Rızapaşa, Poyra, Beşkardeş Dağları, Zemzemiye ve Bursa'nın doğu mevzilerine kadar çekilmişlerdi. Bilecik'in ilk işgali 8-11 Ocak 1921 tarihleri arasında sadece 4 gün sürmüştür. II. İnönü Savaşı: II. İnönü Savaşı, 23 Mart 1921'de Yunan ordusunun yeniden Bursa-Uşak kesimlerinden taarruzu üzerine başlamış ve Bilecik ili toprakları üzerinde geçmiştir. Albay İsmet Bey yönetimindeki Türk kuvvetleri, Yunan birliklerini Bilecik-Pazaryeri ve İnegöl hattında karşılamış ve 26 Mart'ta ise Söğüt-Gündüzbey yolu, Yazıahlat-Karaköy demiryolu ve Bozüyük'ün batısı-Karasu çizgisinin oluşturduğu asıl mevzilerinde savaşmıştır. İntikam Tepe, Zevvare Tepe ve Nazımbey Tepelerinde kanlı çarpışmalar oldu. Yunanlılar 1 Nisan 1921 akşamı 1. ve 61. tümenlerimizin yaptığı saldırılarla buralardan atıldılar. II. İnönü Savaşı şanlı Türk Ordusunun kesin zaferiyle sonuçlandı. II. İnönü Savaşları sırasında Bilecik iki kez daha Yunanlılar tarafından işgal edildi (ikinci ve üçüncü işgal). Geri çekilirken 12 Temmuz'da Karaköy ve Yeniköy'ü işgal eden Yunan birlikleri 13 Temmuz 1921' de Bilecik'e girdiler (ikinci işgal). Fakat, Türk Kuvvetlerinin karşı saldırıları sonucu şehri birkaç gün içinde boşalttılarsa da 22 Temmuz 1921'de yeniden Bilecik'e girdiler (üçüncü işgal). En uzun işgal de bu olmuştur. Ancak 30 Ağustos 1922'deki Başkomutanlık Meydan Muharebesiyle istilacı Yunan ordusuna karşı son ve kapsamlı zaferi kazanan Türk ordusu, 4 Eylül 1922'de Söğüt ve Bozüyük, 5 Eylül de Pazaryeri ve 6 Eylül l922'de ise Bilecik'i Yunan işgalinden kurtarmıştır.
Yunanlılar bu ilçeler ve il merkezini boşaltırken bir çok yerde yangınlar çıkararak buraları harabeye çevirdiler. Örneğin, Bilecik'te ancak Yukarı Mahalledeki birkaç evle, Tabakhane Mahallesi yangın ve tahripten kurtarılabilmiştir. Yangınlar sırasında 1956 ev, 331 dükkân, 18 han, hükümet konağı, tüm ipek fabrikaları, okul, cami ve türbeler yanarak kullanılamaz duruma gelmiştir. Cumhuriyet Döneminde Bilecik: Böylece Bilecik Kurtuluş Savaşından çok büyük yaralar alarak çıkmış, savaşın getirdiği sosyal ve ekonomik çöküntü nedeniyle Cumhuriyet dönemine çok güçsüz başlamıştır. Bilecik Halkı Kurtuluş Savaşına tüm varlığı ile katılmış, gerek milis kuvvetleri ve gerekse düzenli ordularımıza onbinlerce evladını vermiştir. Bilecik, Kurtuluş Savaşından yanmış-yıkılmış, tam bir enkaz halinde çıkmıştır. 1920'lerde 12.000 olduğu tahmin edilen şehir nüfusu, savaştan sonra 4.000'e inmiştir.
Savaştan önce Bilecik bölgenin en önemli ipek endüstrisi merkeziydi. Şehirde çok sayıda ipekçilik tesisi ve ipek kadife üreten fabrika bulunuyordu. Ancak, Yunanlıların çıkardığı intikam yangınlarında bu fabrika ve tesislerin tümü yandı. Bu arada diğer fabrika ve işyerlerinin de yanmış olması il ekonomisini çökertmiştir. M.1.1.7.Tarihi,Kültürel, Arkeolojik ve Turistik Özellikli Alanlar Kent içinde yer alan tarihi, kültürel ve arkeolojik alanlarla ilgili olarak kısmi çalışmalar yapılmış olup yapılan ve yapılacak olan çalışmalar Kültür Bakanlığının denetimindedir. Ayrıca yeni bir girişim olarak eski Bilecik yerleşiminin, fotoğraflara göre tespiti ile bu bölgede var olduğu bilinen 1200 adet konut, 7 adet cami, hamam, kervansaray gibi diğer sosyal tesislerin yeniden inşa edilerek Bilecik'in eski kimliğine kavuşması ile ilgili bir çalışmamız 1.1.5 maddesinde açıklanmıştır.
Birçok Ulema,Müderris,mutasavvıf Alimlerinde ikamet ettiği bu bölgede KUTLU DİRİLİŞ'İN MANEVİ ÖNDERİ ŞEYH EDEBALİ HAZRETLERİ,DURSUN FÂKIH HAZRETLERİ’NİN Türbeleri bulınmaktadır.
Söğüt yolu üzerinde Küre denilen mevkide Osmanlı'nın manevi olarak şekillenmesinde önemli rol oynayan Dursun Fakıh'ın Türbesini görmekteyiz. Bölgeye hakim bir tepede bulunan türbe son derece bakımlıdır.
Dursun Fakıh da tıpkı Şeyh Edebali gibi aslen Karamanlı'dır. Şeyh Edebali’nin talebesi olan Dursun Fakıh, sonrasında onun kızlarından biri ile evlenerek Osman Gazi’nin de bacanağı olacaktır. Şeyh’in ölümünden sonra bir nevi Osmanlı’nın ikinci kadısı olur. Dursun Fakıh’ın tarihte oynadığı önemli rol ise hemen türbesinin girişinde belirtilmiş; Dursun Fakıh, Osman Gazi’nin Karacahisar’ı fethetmesinden sonra burada ilk Cuma hutbesini okumuş ki bu hutbe, Osmanlıların ilk bağımsızlık alameti olarak kabul edilmektedir.
Eruğrul Gazi Türbesi, muhtemelen Orhan Gazi zamanında inşa olunmuştur. İlerleyen yıllarda hem 18. yüzyılda III. Mustafa hem de 19. yüzyılda Sultan Abdülmecid ve Sultan İkinci Abdülhamid'in emriyle ciddi onarım ve eklemeler yapılmıştır. Çam ağaçlarıyla gölgelenen türbenin girişinde sizi II. Abdülhamid döneminden yadigâr, kitabeli iki çeşme karşılar. Buradan içeriye girdiğinizde altıgen bir gövdenin üzerine oturtulmuş türbe yapısıyla karşılaşırsınız. Türbenin giriş kapısında kitabesi kırık mezar ise Osman Gazi’nin annesi ve Ertuğrul Gazi’nin hanımı olan Halime Hatun’a aittir. Türbenin içine girdiğinizde türbe görevlisinin oturduğu ve türbenin eski fotoğraflarının asıldığı bir kısım beliriverir. Bazı pencere pervazlarındaki demir kanatlarda kurşun deliklerine tesadüf edilir. Bu delikler 4 Ağustos 1921-4 Eylül 1922 tarihleri arasında yaklaşık 13 ay Söğüt ve çevresini elinde tutan Yunan askerlerinin açtığı ateş sonrasında oluşmuş. Dönemin belediye başkanı Mehmed Ragıb Bey’in ifadesine göre Yunan askerleri bununla da kalmayarak Ertuğrul Gazi’nin sandukasını kırmış, mezarı kazarak naaşa ulaşmaya çalışmışlar. Türbedeki Kur’an-ı Kerimlere karşı saygısızca hareket edilmiş ve türbenin muhtelif yerlerine haç işaretleri çizilmiştir.
Türbenin içinde bir de Osman Gazi’nin makam mezarına ait bir mezar taşı bulunmaktadır. Bu taşın bulunduğun mezar da Yunan askerlerince tahrip edilmiştir. Bilindiği üzere Osman Gazi önce Söğüt’te, babasının yamacına gömülmüş ancak sonradan naaşı, vasiyeti gereği Bursa’ya nakledilmiş ve buradaki Elias Manastırı’nda kendisi için hazırlanan kabre konulmuştur. Türbede ayrıca Kayı boyuna ve Türkiye Cumhuriyeti’ne ait sancakların yanı sıra Türkî cumhuriyetlere ait bayraklar da bulunmakta. Böylelikle Osmanoğullarının Orta Asya coğrafyası ve Türk köklerine gönderme yapılmaktadır. Yine sandukanın hemen dibinde Tunus, Bosna, Lübnan, İran,Romanya gibi bir zamanlar kısmen ya da tamamen Osmanlı idaresi altına girmiş olan bölgelerden getirilen ve birer küçük sandık içinde muhafaza olunan bir avuç toprak bulunuyor. Türbenin içi gayet bakımlı ve temiz.
Türbenin dışında ise neredeyse tamamı makam mezarı olan Osman Gazi’nin silah arkadaşlarına ait kabirler bulunuyor. Bunların arasındaki önemli simalar şunlar: Osman Gazi’nin ağabeyleri olan Savcı Bey ile Gündüz Bey. İsmi Osman Gazi’nin yerine beyliğin liderliği için düşünülen Osman Gazi’nin amcası Dündar Bey ki, kendisi Osman Gazi tarafından ihanet ithamından dolayı öldürülecektir. Osman Gazi’nin yakın silah arkadaşlarından olan ve Kocaeli bölgesindeki bazı önemli beldeleri fetheden Akçakoca, Aydos kalesini fetheden Osman Gazi’nin bir diğer silah arkadaşı Abdurrahman Gazi. Bunların dışında Turgut Alp, Aykut Alp, Kara Mürsel, Saltuk Alp, Konur Alp, Hasan Alp, Samsa Çavuş gibi diğer önemli Türkmen liderleri ile Osman Gazi’nin aynı zamanda yeğenleri olan Aktimur ve Aydoğdu Beyler, Osman Gazi’nin oğulları Pazarlu Bey, Savcı Bey gibi kişilerin de bu türbenin avlusunda makam mezarları bulunmaktadır
DEVLETİN İKİNCİ KURUCUSU ÇELEBİ MEHMED’İN SÖĞÜT’E HATIRASI:
ÇELEBİ SULTAN MEHMED CAMİİ
Söğüt çarşısındaki en önemli eserlerden biri olan Çelebi Mehmet Camii Sultan İkinci Abdülhamid’in hatırasını taşır. Yapı, Söğüt’teki camilerin en büyük ve etkileyici olanı. Bundan dolayıdır halk arasında “Ulu Cami” diye anılıyor. Aynı zamanda şehir merkezinde olduğundan “Çarşı Camii” diye de biliniyor. Cami, Çelebi Sultan Mehmed’in adını taşıyor olsa da yapının banisinin Orhan Gazi olduğu zannedilmektedir. Zira buranın masrafları Orhan Gazi Vakfı’ndan karşılanmaktaydı. Bazı araştırmacılar burada önceden Orhan Gazi’nin bir camisinin olabileceğinden bahsediyorlar. Belki de Orhan Gazi’nin yaptırttığı bu cami, Timur’un bölgeyi istilası sırasında büyük zarar gördü ve Çelebi Mehmed tarafından yeniden inşa olundu. Ancak bu caminin de zaman içinde harap olduğu biliniyor. Söğüt’e çok büyük yatırımlar yapan Sultan İkinci Abdülhamid Han, camiyi neredeyse tamamen yeni baştan ve eskisinden daha büyük olarak inşa ettirmiştir. Hatta caminin tek orijinal kısmı olarak minare kaidesi günümüze ulaşabilmiş. Yine de camii, kadınlar mahfili, minber ve mihrabı, huzur veren iç mekânı ile son derece etkileyici.
SÖĞÜT’E SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD MÜHRÜ:
HAMİDİYE CAMİİ, İDADİSİ VE DARÜLEYTAM BİNASI
Sultan İkinci Abdülhamid Han, hanedanın köklü tarihine gönderme yapmak amacıyla o zamanlar kasaba olan Söğüt'te bir hayli imar faaliyeti gerçekleştirmiştir. İkinci Abdülhamid’in Söğüt’ün hatırasına verdiği destek bu kadarla da kalmaz. Sultan Abdülhamid, Yıldız Sarayı’nın korunması için Karakeçili Aşireti içinden seçilen 200 kişilik “Ertuğrul Alayı”nı kurdurmuştur. Bu alayın bağlı olduğu tabura da “Söğüt Taburu” adı verilmiştir. Bilecik livasının adı Ertuğrul Sancağı olarak değiştirilirken, Yıldız Camii’nin hemen yakınında Şazeli tarikatı büyüklerinden Şeyh Zafir Efendi için yaptırdığı cami-tekkeye de “Ertuğrul Tekkesi” adını vermiştir. Ertuğrul alayının askerleri de yine burada ibadet etmekteydiler.
Sultan İkinci Abdülhamid’in Söğüt’te inşa ettirdiği yapılar, buraya verilen önemin bir göstergesidir. Onun buradaki en önemli imar faaliyetlerinin başında Hamidiye Camii gelir. Camii, İstanbul merkezli olarak devletin geneline yayılan I.Ulusal Mimari akımının izlerini taşır. Söğüt’ün en önemli caddesi olan İstiklal Caddesi üzerindeki caminin yapım tarihi 1889.
Sultan Abdülhamid 1901’de de bu caminin tam karşısına bir İdadi binası inşa ettirmiştir. Bu devirde pek çok önemli yerleşim yerinde İdadi ayarında okul olmadığı düşünülürse Söğüt’ün ayrıca önemsendiği rahatlıkla söylenebilir. İdadi’nin girişinde yine bu padişah zamanında kabul olunan Arma-i Osmanî sizi karşılar. İdadi binası bugün İlçe Halk Kitaplığı olarak kullanılmaktadır.
İdadi binasının yanında ise Darüleytam yani yetimhane binası uzanır. Bina 1919’da inşa edilmiş olup 2009 yılında restorasyonunun tamamlanmasının ardından Dar’ül Eytam Binası şu anda Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesine tahsis edilmiştir.
BÜNYESİNDE ŞEYH EDEBALİ'Yİ MİSAFİR EDEN
ORHAN GAZİ CAMİİ
Bilecik'in merkezinde yer alan Orhan Gazi Camii'nin ilk yapılış tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber Orhan Gazi'nin diğer eserleriyle birlikte 14. yüzyıl başında yapıldığı sanılmaktadır. 365 kişilik cemaat kapasiteli mabed 1973 yılında tamirattan geçirilmiş ve restore edilmiştir. Şeyh Edebali Türbesine 50 m. uzaklıkta olup, en ilginç yanı ise, tüm camilerde minareler camiye bitişik olurken, burada ise asıl minaresi ana binadan 30 m. uzakta bir kayanın üzerine inşa edilmiş olmasıdır.
Sultan İkinci Abdülhamid zamanında önemli bir onarım gören Orhan Gazi Camii Osmanlı Devri Türk mimari sanatının dini mimari alanında ilk kubbeli yapı denemesinin örneğidir. Kubbe üzeri restorasyon sırasında kurşunla kaplandığı için Kurşunlu Camii adıyla da bilinir.
KUTLU DİRİLİŞ'İN MANEVİ ÖNDERİ
ŞEYH EDEBALİ HAZRETLERİ
Kaynaklarda “Atabali”, “Ede-şeyh” diye de geçen Şeyh Edebali, aslen Karamanlıdır. İlk tahsilini burada yaptıktan sonra Şam’a gitmiş ve önemli alimlerden dersler almıştır. Sonrasında Anadolu’ya dönerek İtburnu denilen mevkide halkı irşad ettiği biliniyor. Bu irşad faaliyetleri sırasında da o yörede saygın bir aşiret olan Ertuğrul Gazi aşiretinin gelecekteki lideri Osman Gazi ile tanışmıştır. Onun gördüğü meşhur rüya üzerine de kızı Malhun Hatun’u (ki bazı kaynaklarda Rabia Hatun olarak da bilinir) bu “Bey” namzediyle evlendirecektir. İlk olarak 15. yüzyıl Osmanlı kaynaklarında anlatılan bu meşhur rüyada Edebali’nin göğsünden çıkan bir nur, Osman Gazi’nin koynuna girmiş ve sonrasında bu nur bir çınara dönüşerek tüm cihanı kaplamıştır. Bunu bir cihan Devleti’nin kuruluşuna yoran Şeyh de kızının Osman Gazi ile evlenmesinde karar kılmıştır. Bu nikâh Osman Gazi’ye ahilerin de desteğini temin edecektir. Zira Edebali’nin aynı zamanda bölge ahilerinin de manevi önderi olduğu biliniyor.
Şeyh Edebali, Osmanlı beyliği kurulduktan sonra da beyliğin ilk kadısı olmuş ve epey bir süre Bilecik’te ikamet etmiştir. Uzun bir ömür süren Şeyh, damadı Osman Gazi’den birkaç ay kadar önce ölmüş ve bugün mezarının bulunduğu mevkiye defnedilmiştir. Torunu Orhan Gazi’nin, dedesi Edebali ve annesi Malhun Hatun’un gömüldükleri yeri zamanla üzeri kapalı bir türbeye dönüştürdüğü biliniyor. Bu türbelere yapılan eklemelerle mekân, kısa bir süre sonra zaviyeye dönüşecektir. Zaviye-türbe tarihsel süreç içinde pek çok kez tamir gördüyse de en kapsamlı onarımı Sultan İkinci Abdülhamid gerçekleştirecektir. Zaviyeyi ziyaret edenler bu onarımın bir planını “hayat” denilen zaviyenin giriş kısmındaki bölümde görebilirler. Zaviye; türbe, mescid-tevhidhane ve şeyh dairesinden müteşekkildir ve günümüzde son derece bakımlı bir haldedir. Şeyh Edebali’nin türbesinde ise hemen hepsi kendi akrabasından olan kişilerin son istirahatlerine çekildiği on bir adet ahşap sanduka ve mezar vardır. Şeyhin kızı Malhun Hatun ise ilginçtir ki buraya gömülmemiştir. Zaviyedeki işaret levhalarını takip ederseniz, onun da merdivenlerle inilen ayrı bir mekâna defnedildiğini görebilirsiniz. Zaviyede pek çok yere konan ve Ertuğrul Gazi’nin oğlu Osman Gazi’ye vasiyeti niteliğindeki şu sözler de ayrıca dikkat çekiyor: “Bak Oğul! Beni kır Şeyh Edebali’yi kırma. O bizim boyumuzun ışığıdır. Terazisi dirhem şaşmaz. Bana karşı gelirsen üzülür incinirim, ona karşı gelirsen gözlerim sana bakmaz, baksa da görmez olur. Sözümüz Edebali için değil, senceğiz içindir, bu dediklerimi vasiyet say"
KAYI’YI BÜYÜK HEDEFE HAZIRLAYAN
HAYME ANA
Ertuğrul Bey ve annesi Hayme Ana kendilerine kışlak olarak verilen Söğüt'e ve yaylak olarak tahsisi edilen Çarşamba'ya 1235 yıllarında gelirler. O dönemde Hayme Ana'nın yaşı 64 civarındadır. Hayme Ana çadırını koca yaylalara bakan tarafa kurar. Onun etrafına diğer çadırlar yerleştirilir. Çarşamba yaylası türkülerle koyun kuzu melemeleri at kişnemeleri sığır böğürmeleriyle şenlenir. Bu topraklar sanki yüzyıllardır bu seslere hasretmis gibi çiçekler bir başka türlü açmaya, kekikler bir başka türlü kokmaya başlar. Anadolu erenleri çocuklara Kur'an ögretir az ötede gaziler gençlere kılıç çalmasını ok atmasını talım ederler, bacılar aba dokur, yağ yoğurt yapar, koyun kısrak sağarlardı. Yaylada herkes bir faaliyet içinde. Yaşlı kadınlar ağırsak ve kırman ile ip eğiriyorlar, tuluklara peynir basılıyor derilere yağ dolduruluyordı. Tezgahlarda kilimler dokunuyor. Çarşamba yaylasının allı yeşilli çiçekleri desen desen dokunuyor. Pınarlara derelere tepelere Türkçe isimler veriliyor.
Hayme Ana Kayı'yı büyük bir hedefe hazırlar gibiydi. İlerlemiş yaşına rağmen dur durak bilmeden çalışıyordu. Ona bakan gençler gayrete geliyordu. Namazlarında uzun dualar ediyor sorduklarında "Oğullarımız uzasın dal budak salsın Öyle çoğalalım ki Çarşamba yaylası bizi almasın. Yeni yaylalar yurtlar kuralım sürümüz yılkımız çayırlar doldursun. Oğullarımız dinimizden töremizden ayrılmasın" derdi. Ağaçların sardığı çimenlerin kuruduğu pınarların çekildiği güz mevsiminde Hayme Ana'nın ölümü bütün obayı yasa boğmuştu. Onun ölümü aşireti o kadar sarmıştır ki acılar biraz teskin olur ümidiyle tarihte adına ilk defa anıt mezar insaa edilmiştir. Her yıl yayladan iniş zamanında Hayme Ana için dua ve dileklerle Sögüt'e dogru inilerek anıt mezar Çarşamba'nın müşfik ve heybetli dağlarına emanet edilmiştir.
Belgeselimizin Araştırma ve Geliştirilmesine Yakından Destek Olan Türkiye'nin yetiştirdiği Bizans ve Osmanlı taribhinin önemli hocası Prof.Dr.Semavi Eyice ve Doç.Dr.Uğur Işıldar Hocalarıma sonsuz Teşekkür ederim.Allah hepinizden razı olsun.
Bilecik/Agrilion,Araştırma:Tarih : 23 Haziran 2007
Makale: Yönetmen : Tekin Gün
Beğen
Beğenme
Tavsiye et
Rapor et
Yazdır
1432
Yer
Makale
29.6.2020
0
kişi beğendi
1
kişi beğenmedi
Etiket
#
  
Kaynak
Bilecik , Söğütlü , Osmanlı , Ertuğrul Gazi , Orhan Gazi , Agrilion Antik Kent
Yorum yapabilmek için
Üye Olun
veya
Giriş
yapın
Tekin Gün
adlı kullanıcının
diğer yazıları
Gemuhluoğlu Ağabey
Eyyüp Azlal
1350 okuma
Yeni Türkiyenin Yeni Misyonu Yunus Emre Ensti
Eyyüp Azlal
1719 okuma
Türk Hamlesi!
Son Osmanlı
1395 okuma
Mehmet Akif'te Vatan Mefhumu
Eyyüp Azlal
1408 okuma
Ajan War!
Son Osmanlı
1658 okuma
Mesaj
Son Osmanlı
1178 okuma
Her Yol Ankara
Son Osmanlı
1380 okuma
Daeş Tiyatrosu
Son Osmanlı
1379 okuma
Yeraltı Savaşı
Son Osmanlı
1241 okuma
Engellesinler De Görelim!
Son Osmanlı
1514 okuma
Mısır Ve M. Akif Ersoy Ve Abbas Halim Paşa
Eyyüp Azlal
1519 okuma
Yalnızlığın Acısı Ve Cem Sultan Kitabı
Eyyüp Azlal
1466 okuma
Topa Tuttular
Son Osmanlı
1236 okuma
Chp Zihniyeti
Son Osmanlı
1369 okuma
Sıra Devlette
Son Osmanlı
1527 okuma
Birşeyler yaz
Sadece Ben
Bağlantılarım
B.Bağlantıları
Herkes
Yazıyı Mootol duvarına paylaşmak için
üye ol
veya
giriş
yap
http://www.mootol.com/Yazi2397/bilecik--sogutlu
Adınız :
Gidecek E-posta :
Gönder
Tanıdıklarını haberdar etmek için
üye ol
veya
giriş
yap
Adınız :
Rapor nedeni :
Rapor et
Yazı içeriğini rapor etmek için
üye ol
veya
giriş
yap