Resimler
Videolar
Haberler
Yazılar
Replik Düplik
Kuruluşlar
Benim Dünyam
Kayıt Ol
Oturum Aç
Kayra Bölgesinin Gizemli Tapınakları-Afrodisias Tapınağı
Yazı Yaz
2423
3953
Kültür-Sanat
Yorum Yaz
Yazdır
Tavsiye Et
6.7.2020
0 yorum
515
okuma
Kayra bölgesinin gizemli Tapınakları-Aphrodite Tapınağı
1993 yılında yaptığım belgesele konu olan Afrodisias (??????????, Aphrodisias), Anadolu’nun Karya Bölgesi’nin kuzey-doğusunda, Tanrıça Aphrodite’e adanmış antik Roma kenti. Bugün,Aydın İli Karacasu ilçesine bağlı Geyre Köyü yakınında yer alan Afrodisias, Salbakos (Baba) Dağı’nın (2308 m) batı eteğinde, denizden yaklaşık 600 m yükseklikteki bir plato üstünde kurulmuştur.
Konumu ve Çevresel Özellikleri
Aphrodisias; Büyük Menderes Nehri'nin güney kollarından birinin verimli vadisinde; kuzeyindeki Babadağ nedeniyle korunaklı bir bölgede yer alır. Klasik dönem kalıntılarıyla tanınan Aphrodisias antik kentinin güneydoğusuna rastlayan bölgedeki iki höyükten biri Akropolis; diğeri Pekmez Höyük/Tepe olarak bilinir. Prehistorik yerleşmelere ait dolgular; Pekmez Höyük'te tespit edilmiştir. Pekmez Höyük; yaklaşık 13 m yükseklikte ve 125 m çapındadır (taban çapı) (Joukowsky 1986:19; 1989:225). Ovanın güneyinde üçüncü bir prehistorik yerleşme yeri ise Kuşkalesi'dir.
Antik Çağ yazarlarından Byzantionlu Stephanos (MS 6. yüzyıl başı) kentin adını Ninoe olarak belirtmiştir. Bu ad Akadlardaki Tanrıça Nin ya da Nina (İştar) ile benzer olup Aphrodite kültüyle ilişkilidir. Yunan coğrafyacılar Strabon (MÖ 64-24) ve Pausanias (MS 143–176) ile Romalı tarihçi Tacitus (MS 56–117) ve Romalı bilgin Yaşlı Plinius (MS 23–79) gibi antik yazarların yapıtlarında da hakkında bilgiler bulunan Afrodisias’ın Roma’yla yakın ilişkileri, MÖ 82?de imparator Sulla’yla başlar, Julius Caesar (hükümdarlık dönemi MÖ 46–44) ve ardından adına kutsal bir yapı yapılmış olan Octavianus’la (Augustus, hükümdarlık dönemi MÖ 27-14) devam eder. Bu dönemlerde kente imparatorların yardım ettiği bilinmektedir. Bu nedenle MS 1. ve 2. yüzyıllarda Afrodisias, hem dini bir merkez durumuna gelmiş hem de kültür ve sanat alanında gelişerek Karia’nın bir metropolisi olmuştur. Kentin adı, bu dönemde Aphrodite’nin adını unutturmak istercesine, Stauropolis olarak değiştirilmiştir. Kent daha sonra, 1080–1256 arasında Anadolu Selçuklularınca ele geçirilmiştir.
Araştırma ve Kazılar
1826'da Laborde; 1835'de Texier; 1840'da Fellows; 1871-72'de Seiff; 1872'de Davis ve 1894'de Deschamps; 1904'de Paul Gaudin tarafından ziyaret edilmiştir (Madran 1989: 229-233). 1960'lı yıllardan beri K. Erim tarafından yürütülen Aphrodisias antik kenti kazıları sırasında; kentin Helen öncesine ait uygarlık kalıntılarının/izlerinin saptanması amacıyla aynı bilim adamı başkanlığında; 1962'de J. Bordaz; 1966'da S. Page; 1967-72 yıllarında B. Kadish; 1973-74 yıllarında R. Marchese 1975-83 yıllarında M.S. Joukowski yönetiminde; hem Pekmez Höyük hem de Akropol Höyüğü'nde kazı ve değerlendirme çalışmaları yapılmıştır. Joukowski tarafından yapılan çalışmalar kazıdan çok malzeme değerlendirilmesi amacıyla gerçekleştirilmiştir. Pekmez Höyük'te iki; Akropol'de yedi küçük açma açılmıştır. Ayrıca yine antik kent sınırları içindeki Kuşkalesi Mevkii'nde de İlk Tunç Çağı malzemesi bulunmuştur. Gerek Pekmez gerek Akropol tepesindeki kazı; olağan olarak üstteki Klasik Dönem kalıntıları yüzünden daha çok sondaj tipinde gerçekleşmiştir. Joukowski yönetimindeki çalışmalar dışında daha önceki kazıların ancak ön raporlarından bilgi edinilmektedir. 1992'den sonraki kazı çalışması R.R. Smith başkanlığında yapılmaktadır. Bu son dönem kazıları şimdilik kentin Roma Dönemi yerleşmesini aydınlatmaya yöneliktir.
Roma ve öteki merkezlerde ele geçen ve üstünde Afrodisiaslı sanatçıların imzası bulunan birçok yapıtın yanı sıra ören yerindeki kazılar sonucunda ortaya çıkarılmış yüksek nitelikteki heykel ve öteki plastik yapıtlardan, Afrodisias’ın Yunan ve Roma dünyasının en önemli heykelcilik okullarından biri olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca kentte bilim, edebiyat ve felsefe konularında değerli kişilerin yetişmiş olduğu da bilinmektedir. Tıp alanındaki yazılarıyla tanınan Ksenokrates, Neron (hükümdarlık dönemi MS 54–68) ve Flaviuslar döneminde (69-96) bu kentte yaşamıştır. Roman yazarı Khariton (MS 2. yüzyıl) ve Aristoteles felsefesinin yorumcusu olarak tanınan Aleksander (MS 200) Aphrodisiaslı ünlülerdendir.
Aphrodisias kenti, MS 260?larda Got akınlarının tehdidine karşı yapılmış 3,5 km’lik bir surla çevrilidir. MS 4. yüzyılda onarım gördüğü anlaşılan bu surların iç kısmında kuleler yer almaktadır. Altı kapıyla dışarıyla bağlantısı sağlanmış olan kent, toplam 520 hektarlık bir alanı çevreleyen sur içinde genelde düz bir topografyaya sahiptir. Ancak güneye doğru, bugün akropolis olarak tanımlanan, prehistorik yerleşmelerin bulunduğu, 15–20 m yükseklikteki höyük yer almaktadır. Höyüğün batı yamacında yapılan kazılarda kerpiçten yapılmış tunç çağı yerleşmelerinin kalıntıları gün ışığına çıkarılmıştır. Kentin kalkolitik çağına ışık tutan buluntularsa akropolisin güneydoğusunda yer alan Pekmez Tepesi’nde ele geçmiştir. Her iki yerleşmeden elde edilen buluntular Aphrodisias’ın Ege (Troia, Yortan, Kusura, Beycesultan) ve Anadolu’daki (Kültepe, Elmalı-Karataş) öteki 3. ve 2. bin yerleşmeleriyle ilişkili olduğunu ortaya koymuştur.
Afrodisias kenti, deprem kuşağındaki konumu nedeniyle, tarihi boyunca pek çok depremden şiddetle etkilenmiştir. Özellikle 4. yüzyıl ve 7. yüzyılda burada büyük depremler olduğu bilinmektedir. 4. yüzyıl depremi ayrıca Afrodisias’ın bulunduğu mevkide su akış mecralarını da değiştirmiş, kentin bazı kısımlarını su baskınlarına maruz kalmaya müsait bir hale getirmiştir. Su baskınları sorununu çözümleme amaçlı ve aciliyet içinde inşa edildiği anlaşılan tahliye sisteminin kanıtları bugün de görülebilmektedir. 7. yüzyıldaki depremden sonra Afrodisias bir daha hiçbir zaman tam olarak kendine gelememiş ve bakımsızlığa düşmüştür. Zamanla kalıntılar kısmen Geyre Köyü alanı ile örtülmüştür. 20. yüzyıl başlarında Geyre Köyü’nün bir kısmı yine bir deprem nedeniyle boşalmış, boşaltılan alanın altındaki kalıntılar ortaya çıkmıştır. 1960?larda Geyre, deprem olasılığı da düşünülerek bugünkü yerine taşınmış ve belde olmuştur.
2015 Kenti ziyaret ettiğimdeki çalışmalarım
Antik Kent’teki Arkeolojik kalıntıların gün yüzüne çıktığını görmrk beni şaşırttı..! 22 yıl aradan sonra gözle görülür Antik Kent verileri,Kayra bölgesine ait bu Kent’te yapılan kurtarma kazıları ve araştırmalar bölgenin Turizmi açısından önemli bir sonuç.
İçimdeki coşkunun dışarı taştığı bu gezim ve araştırmamda dahada çok heyecan arttı.
İlk Sebastıan Kabartmalarını inceledim daha sonra Stadıum ve Cavea
Kalıntılar: Surun içinde kalan alan yaklaşık 250 dönümdür.Tiyatronun da inşa edildiği tepe aynı zamanda kentin akropolisi durumundadır. Kent, akropolisin etrafında yayılarak gelişmiştir.
Kent en refah zamanını Roma Dönemi'nde yaşamıştır. Gelişmiş bir Roma kentinden bir Bizans kentine dönüşmesi sırasında klasik Roma karakterine ait özelliklerini sürdürebilmiştir. MS 6. yüzyıldan itibaren Aphrodisias heykeltıraşlarının, mermer yontucularının ve mimarların yetenekleri kaybolmaya başlar.
Sur: Yaklaşık 3.5 km uzunluğunda olan sur kabaca daire şeklindedir. Dört ana kapı ve aralıklarla yerleştirilmiş kuleler mevcuttur. Duvarda kullanılan devşirme malzeme arasında mimari, heykeltıraşlık ve epigrafik parçalar bulunmaktadır. Mevcut surun inşasına MS 3. yüzyılın ikinci yarısında başlandığı ve çeşitli inşa ve onarım evrelerinden geçtiği düşünülmektedir. Ancak yazıtların ışığında MS 4. yüzyılın ortalarından sonra sistematik bir inşanın olduğu bilinmektedir.
Bu açıdan bakıldığında MS 350-360 yıllarında gerçekleşen depremlerden sonra yıkılan binalara ait taş blokların surun inşasında kullanıldığı düşünülür. Daha erken bir evreye ait sur duvarına ilişkin kesin bilgiler henüz ele geçmemişse de, Hellenistik Dönem'de akropoliste ya da akropolisin yakınlarında bir savunma sistemi olduğu öngörülmektedir.
Tiyatronun bulunduğu doğu yamaçta bazı payanda temellerinin tiyatro binasından ziyade eski bir sur sistemine ait olabileceği düşünülmekte.
Şunu çıkça araştırdım . Acaba Kent birbaşka Antik temeller üzerinemi inşa edildi..!
Fakat eski bir sur sisteminin yada temel inşasının olmadığına dair bir başka görüş ise kentin, kutsallığına güvenmesine dayandırılmaktadır.
Duyduğum ve arkeolojik çalışmalar esnasındaki veriler,arkeologların 2002 yılı araştırmaları,duvarların Batı Kapısı ile Stadium arasında kalan kuzeybatı bölümü, sınırlı kazıya tabi olan Batı Kapısı (1 no'lu Açma Duvarı) ve Batı Kapısının yaklaşık 50 m kuzeyinde duvarın dış yüzeyi (2 no'lu Açma Duvarı). temizlenerek dokümante edildiğini gördüm.
1 no'lu Açma Duvarı Batı Kapısının içerisinden kazıldı ve artarda üç yol yüzeyi ortaya çıkarılmış.
Temel tabakalarından ortaya çıkarılan çanak çömlek parçaları kuzeybatı ve kuzeydoğu kapılarındaki yazıtlarla kanıtlanan 4. yüzyıl ortaları olarak saptanan sur tarihini pekiiştirmektedir .2004 kazılarında ayakta olan duvar kalıntılarının dokümante edilmesine devam edilmiş duvar içeirisindeki blokların incelenmesi de sürdürülmüştür. Duvarlardaki anıt benzeri kabartmalarda cenaze amaçlı yapıldıklarını gösteren özellikler bulunmaktadır.
Tetrapylon Caddesi: 2008 yılında, ziyaretçilerin kentteki gezi tecrübelerini geliştirmesi düşüncesinden yola çıkılarak B. Yıldırım tarafından kentin ana yollarından bir kısmında kazı çalışmalarına başlanmış.
Kuzey-güney caddesinde planlanan 90 mden daha uzun bir alanda yapılacak ve uzun yıllar sürecek kazı çalışmalarına 2009 yılında da devam edilmiştir. Bu cadde Tetrapylon'dan başlayıp, Sebasteion girişine ulaşmaktadır. 21x21 m'ik bir alanda dört açma kazılmıştır. Kazılardaki veriler Osmanlı Döneminin altında moloz duvarlı odalar bulunduğunu göstermekte.
Bu odalar, farklı bir doğrultuda, döşemeli Roma caddesi ile aynı hizada uzanmaktadır. Batıya doğru ve daha alt seviyede, çeşitli spolia, caddenin içinde bir kuyu saptanan batı tarafıyla aynı hizada bir duvar oluşturmaktadır. Spolia parçaları, tek parça sütunlar, sütun kaideleri ve en önemlisi de MS 1. yüzyıla ait Zeus Spaloksios'a adanmış bir yazıtlı lento taşını içermektedir.
Arkeolojik kazılar, daha çok caddenin üstündeki alanda yoğunlaşmıştır. Güney uçta 45 metrekarelik döşeme tabanlı bir cadde ortaya çıkarılmıştır. Kuzey uçta ise moloz tabakasının üstünde duran Geç Roma Dönemi korniş blokları ve çift yönlü sütunlar bulunmuştur.
Doğu revağında ikinci bir paye, üç adet sütun kaidesi ve 'Eroslu paye başlıkları' serisinden başlık kalıntıları ile cam mozaik parçaları bulunmuştur. Spolia duvarı, güney ucunda,güney sınırında ve geç duvarların altında daha önemli bir duvarlı odaya dayanmaktadır. Bu odanın kuzeydoğu köşesi caddenin döşemesi üzerinde durmakta, tabanında ve köşesinde büyük spolia blokları ile blokların arasında daha düzensiz moloz parçalar bulunmaktadır.
2012 yılında gerçekleştirilen kazılarda, Cadde'deki portikonun ikinci katına ait Geç Antik Dönem sütunları, kaideleri ve başlıkları düşmüş bir şekilde bulunmuştur. Bunun yanı sıra iki adet büyük boyutlu başsız insan heykeli açığa çıkarılmıştır .2015 yılında konservasyon ve restorasyon çalışmaları yapılmıştır. Statik incelemeler sonucunda, taşların rastgele çekilerek devşirme olarak kullanılması ve arkadaki toprağın baskı oluşturması sebebiyle yapıda yıkılma tehlikesi olduğu görülmüştür.
Bu alandaki taşların zarar görmesinden dolayı yok olmuş taşların yerine yenileri yerleştirilmiş, cephenin sol tarafı da onarılmıştır. Çalışmalar, propylon ile agora kapısı arasında ve caddenin batısındaki taş örgü yapı ile sebasteion propylon arasında yoğunlaşmıştır.
Bu alanların önemli buluntuları arasında birçok yüksek kaliteli mermer heykeller vardır.Doğusunda sıvalı bir duvar, batısında da kendisini caddeden ayıran bir sütun dizisi ile sınırlandırılmıştır. Sütun dizisinde, kuzeyden güneye doğru in situ bulunan yüksek postamentli üç adet sütun kaidesi, bir paye ve güneye doğru ise stilobat üzerine yerleştirilmiş üç devşirme sütun yer almaktadır. Üç açmadan çıkan moloz tabakası birbiriyle tutarlıdır ve tuğla, çatı kiretimi, mermer yer karosu, duvar kaplaması, boyalı duvar sıvası ve duvar mozaiğine ait tessera parçaları içermektedir.
İlk moloz tabakası cadde seviyesinin 70 cm üstünde bulunmuştur. Bu tabakanın altında koyu, kömürleşmiş toprakla karışık yer karosu ve başka bir çatı kiremiti ile tuğla tabakası bulunmuştur. Bu da yıkımın yangın nedeniyle olduğunu göstermiştir. Dört adet yüksek kalitede pilaster başlığı ortaya çıkarılmıştır.
Lagobolon tutan genç avcı, adım atan putto ve kuzusu ile betimlenmiş genç erkek figürüdür. Başlıklar MS 4. yüzyılın sonu ve 5. yüzyılın başına tarihlenmiştir. Stoa açmalarından çıkan küçük buluntular ve çanak çömlek, bu alanın 5. ve 6. yüzyıllarda yoğun biçimde kullanıldığına işaret etmiştir
Surun batı kapısı "Antiokheia Kapısı" olarak bilinir. Kapının dış yüzündeki adak yazıtında "İmparator III. Constantinus'un sağlığına, güvenliğine, şansına, başarısına ve ölümsüzlüğüne" yazılıdır. Kuzey kapısı stadionun doğusunda yer alır. Kapının iç yüzünde iki yazıt vardır. Üstteki büyük bir ihtimalle surun inşası ile ilgilidir. Alttaki yazıt ise kapının restore edildiğine dair bilgi vermekte ve aynı zamanda kent ismi için Stauropolis'i kullanmaktadır. Doğu kapısı üç kemerlidir. Kemerlerin iç kısmında yer alan bir yazıta göre MS 2. yüzyıla tarihlenmiştir. Kapının güney kanadı bitkisel motifler ve insan başları ile süslüdür.
2004 yılında Kuzey Agora Afrodisyas'taki saha çalışmalarının temelini oluşturmuştur. Kazılar üç alanda yapılmıştır. Meydanın güneybatı köşesinde mermerle kaplı büyük bir avlu ya da havuz; doğu bölümün ortasında kapı boşluğu ve Agoranın güneybatı köşesinde gömülü durumdaki avlu ya da havuz 1998 yılındaki jeofizik yüzey araştırması sırasında saptanmıştır. 2000 ve 2003 yılı kazıları avlunun güney ve doğu kenarlarını günışığına çıkarmıştır, ölçüleri 26.66x19.66 m'dir, 2.5 m derinliğindedir (eski taban seviyesinin altındadır, denizden yüksekliği 514.2 m'dir), mermer plakalarla kaplanmıştır.
2004 yılında tüm doğu bölümünde ve güney bölümün yarısında 3'e 3.5 m boyutlarında bantlar içerisinde ve güney bölümden avlunun merkezine doğru 4'e 13 m büyüklüğünde bir açmanın içerisinde avlunun zemini büyük ölçülerde ortaya çıkarılmıştır. Burada ilgi çeken konular arasında yapı ustasının blokların yönlerini gösteren çok sayıda işaretleri bulunmaktadır. Ancak tüm bu kazılarla birlikte yapının işlevi aydınlatılamamıştır.
Bazı sütunlar Agoranın doğu köşesinde halen ayaktadır. Aynı şekilde doğu stoanın arka duvarının ortasında (Sebasteion karşısında) bir kapı açıklığı bulunmaktadır.
2000 yılında açma içerisinde bulunan bir odadaki kazı devam etmiş ve bu odanın çok geniş ölçülerde olduğu saptanmıştır; doğu-batı en az 12.5xkuzey-güney 15 m, ve zemin daha sonraki bir dönemde mermerle yeniden kaplanmıştır.
Agoranın en iyi korunan bölümü güneydoğu köşesidir. Burada güney stoanın sıralı dış sütunlarından yedisi ve doğu stoanın iki sütunu tam yükseklikleriyle ayakta durmaktadır. Önceki dönemlerde yapılan kazılar güney stoanın doğu stoanın arka duvarının gerisinde 18 m'lik bir çıkıntı yapan büyük bir kapalı odada sonlanmaktadır.
Odanın kuzey bölümü Agora'nın stoalarıyla aynı zemin seviyesindedir (deniz seviyesinden 516.8 m). Odanın güney bölümünde1.3 m yükseltilmiştir. İç sütun dizisinin sütunları da yeniden kullanılan mermer duvar blokları üzerinde yükseltilmiştir. Böylece kaideleri güney bölümünün zemini ile aynı seviyededir. İki sütun arasında ortalanmış durumda devşirme mermer bloklardan yapılmış bir merdivenin basamakları bulunmaktadır. Odanın her iki yanı da opus sectile döşemeye sahiptir. Kuzey bölümünde bu çok iyi korunmuş durumdadır. Odanın mevcut durumu bazı çok kökten yenileme çalışmalarını yansıtmaktadır. Bunlar olasılıkla Geç Roma Döneminde yapılmıştır.
Aphrodite Tapınağı
Kentin tanrıçası Aphrodite için yapılan tapınak kentteki en eski mermer binadır. Tapınağa ait kutsal alanın (temenos) sınırlarının belli olması bu alana tanınan sığınma hakkından dolayı önemli olmuştur. Tapınak çevresindeki yazıtlarla önce bu imtiyazın Iulius Caesar ve ardılı, daha sonra da Roma İmparatoru Augustus tarafından verildiği ortaya konulmuştur.
MS 1. yüzyılın başlarında tamamlanan mermer tapınağın yapımında yardımcı olan seçkin yerel ailelerin isimleri sütunlar üzerine yazılmış, tapınağın kurucusu olarak kabul edilen G. Julius Zoilos, yaşamı boyunca Aphrodite rahibi ünvanı ile onurlandırılmıştır.
Geleneksel tarzda Ion tapınağı olarak yapılan yapının kısa kenarında sekiz, uzun kenarında on üç iyon tarzı sütün bulunmaktadır. Yapı, MS 2. yüzyılın sonlarında revaklarla (stoa) çevrelenmiş, doğu uçta sütunlarla süslü bir cephe yapılmıştır. Böylelikle ana tapınağın doğusunda bir ön avlu oluşturulmuş; bu avlu, 3. yüzyılın başlarında yüksek duvarlarla çevrilmiştir. Bu duvarların çevrelediği alanın girişi ise mavimsi gri mermerden tek parça ve beyaz mermerden spiral yivli sütunlarla süslenmiş, ayrıca erosların av maceralarını içeren zengin mimari kabartmalarla bezenmiş anıtsal kapı (Tetrapylon) ile sağlanmıştır. Bu kapı, şehrin kuzey-güney doğrultusunda uzanan ana caddesinden kentin en kutsal alanına giriş çıkışı kontrol altına almıştır.
Tapınak, Hıristiyanlığın kentin ana dini haline geldiği MS 500 yıllarında dış sütunların kilisenin içindeki nef sütunlarına dönüştürülmesi, tanrıça heykelinin bulunduğu kapalı kısmın (cella) yok edilerek buradan elde edilen taşların yapının dış duvarlarının yapımında kullanılması suretiyle kentin en büyük tapınağı haline getirilmiş, Aphrodite heykelleriyle kabartmalarının yerini Hıristiyanlığa ait semboller almıştır.
Sebasteion Tapınağı (Kuzey Cephe)
Tapınak, Afrodisyas’ın kuzey-güney doğrultusunda uzanan ana caddenin doğu kenarında ve Aphrodite Tapınağı’nın ön avlusunun güneybatısında yer alan, Roma İmparatorlarına (Sebastoi) ait kutsal alanx bulunmaktadır. Roma İmparatorlarının tanrı olarak kabul edildiği dönemde, imparatorların gücüne saygı göstermek ve kent ile Roma İmparatorluğu arasındaki kuvvetli bağı vurgulamak amacıyla yapılmıştır. İmparatorların Tapınağı anlamına gelen Sebasteion sözcüğü de bu ilişkiyi doğrulamaktadır.
Tapınak, Roma’nın ikinci imparatoru Tiberius döneminde (MS 14-37) yapılmaya başlanmış, Nero döneminde MS 60 yılı civarında bitirilmiştir. Aphrodite’ye, Roma’nın tanrı imparatorlarına (Theoi Sebastoi) ve Afrodisias halkına adanan tapınak, yerel iki ailenin önderliğinde yapılmıştır.
Tapınak dört bölümden oluşur: Doğu uçta yüksek merdivenlerle ulaşılan ana tapınak yapısı ve batı uçta yer alan anıtsal kapı (propylon) ile ortadaki avlunun her iki yanında yer alan uzun revaklar.
Kentin ana kuzey-güney caddesi üzerindeki Propylon oldukça yüksek ve sütunlarla süslenmiş bir yapıdır. Alt katta ion, üst katta korint sütunların yer aldığı kapının üzerinde barok bir alınlık vardır. Toplam 16 sütun dört sayvan (aedicula) meydana getirmektedir. Bunların içinde bir dizi heykele ait kaideler bulunmaktadır.
Bu girişin sonrasındaki merdivenlerle mermer döşeli bir avluya girilmektedir. 14 m x 90 m boyutlarındaki bu avlunun doğu ucunda Roma korint tarzı bir tapınak, kuzey ve güney kenarlarda ise yükseklikleri 14 m’ye ulaşan 3 katlı yapılar yer almaktadır. Kuzey ve güney cephelerdeki yapıların ikinci ve üçüncü katlarında insan boyutunda yapılmış 200 adet kabartma bulunmaktadır. Giriş katında dor, ikinci katta ion, üçüncü katta da korint üslubunda olan sütunların toplam sayısı 300?ün üzerinde olup, giriş katındaki odalar, yapının üretim merkezi ve pazar yeri olarak kullanıldığı Geç Antik Çağ’da eklenmiştir.
Tapınağın mimarisi, Hellenistik ve Roma geleneklerini birleştirmektedir. Ortadaki dar bir alanın oldukça yüksek ve süslü yan cephelerle çevrelenmesi ve payelerle duvara bitişik yarım sütunlar arasındaki kabartmalı cephelerin tasarımında antik tiyatroların sahne binası süslemelerinden esinlenilmiş olması yapının Hellenistik yanını ortaya koymaktadır.
Periler ve Bebek Dionysos
Sebasteion Tapınağı’nın kuzey ve güney kenarındaki cephelerin ikinci ve üçüncü katlarında yer alan, insan boyutlarında yapılmış, 200 adet kabartma Sebasteion Kabartmaları olarak adlandırılmaktadır.
Iulius-Claudius hanedanı imparatorlarının ibadet yeri olarak bilinen tapınağın güney cephesinin üçüncü katındaki kabartmalar, Roma imparatorlarını ve tanrıları, ikinci kattakiler ise Yunan mitolojisinden öyküleri betimlemektedir. Kabartmalardaki mitolojik kahramanlar geçmişi; Roma İmparatorları ve onlarla aynı katta yer alan tanrılar ise bugünü simgelemekte; böylelikle Roma İmparatorlarının Antik Yunan’ın devamı olduğu savını doğrulayacak bir bağlantı kurulmaya çalışılmaktadır.
Kuzey yapının ikinci katında, Augustus tarafından imparatorluğa katılan 50 adet ethne, yani halklar kabartması; üçüncü katında ise Roma İmparatorları ile Gün ve Okyanus gibi zaman ve mekanın evrensel alegorilerinin betimlemeleri yer alır.
Heykeltraşların eş-zamanlı bir çalışma sonucunda yaptıkları 200 kabartmanın kazılar sonucunda bulunabilen 80 adeti, 31 Mayıs 2008 tarihinden itibaren Mimar Cengiz Bektaş tarafından tasarlanan Afrodisias Müzesi Sevgi Gönül Salonu’nda sergilenmektedir.
Afrodisias Stadyumu
MS 1. yüzyılda inşa edilen Stadyum, yapıldığı yıllarda kentin kuzeyindeki önemli bir yolun kenarındaydı. Yapı, yaklaşık 262 m uzunluğunda ve 59 m genişliğinde olup Akdeniz’deki benzerleri arasında en iyi korunabilmiş olanıdır. Mermerden yapılan seyirci kısmı(cavea) 30.000 seyirciyi, kent nüfusunun en az iki mislini alabilecek büyüklüktedir. Seyirci kısmı, izleyenlerin görüş alanını genişletmek amacıyla hafif kavisli olarak yapılmıştır. Tam ortasında koltuk şeklinde düzenlenen oturma yerleri kentin ileri gelenlerine ayrılmıştı.
Yaklaşık 180 metre uzunluğundaki koşu sahasının her iki ucu, benzerlerinden farklı olarak kapalı ve yarım daire şeklindedir. Seyirciler yapıya kuzey-güney yönünde bulunan sokaklara açılan büyük merdivenlerden güneyden girmekteydiler. Atletizm yarışmaları için kullanılan yapının doğu ucu, meydana gelen depremlerin kent tiyatrosunda oluşturduğu ciddi hasarlar nedeniyle arena oyunları, sirk ve hayvan gösterilerine uygun bir biçime dönüştürüldü. M.S. 4. yüzyılın ortalarında ise yapının kuzeybatısındaki seyirci sıralarının üzerinde görülen sıra kemerler ve duvarlar kent surları ile birleştirilmiş, böylelikle kentin herhangi bir şekilde işgal edilmesi durumunda buranın bir saldırı noktası olarak kullanılması fırsatı yaratılmıştır.
Sebasteion Tiyatrosu
MS 1. yüzyılın ikinci yarısında yapılan Tiyatro, 10.000 kişilik bir seyirci grubunu içine alabilmekteydi. Klasik dönem tiyatrolarında olduğu gibi yarım daireden biraz daha kavisli olan seyirci kısmı (cavea), tarih öncesi dönemden kalma büyük bir höyüğe yaslanmaktadır. Yapı, aynı yüzyılın sonunda, tüm oturma sıralarının mermerle kaplanması ve tonozlar üzerinde bir üst seyirci kısmının eklenmesi suretiyle genişletilmiştir.
Sahne binası seyircilerin oturduğu bölümden kapalı geçişlerle (paradoi) ayrılmış ve bu alanlardan tiyatroya giriş sağlanmıştır. Sahnenin üstündeki üç katlı yapı ise dor üslubunda düzenlenen ve dışarıya çıkıntı yapan sütunlarla süslenmiş, duvar payeleri üzerinde yükselen üçgen alınlıklar ve nişlerle zenginleştirilmiştir.
Mermer sahne binasının üzerindeki arşitravda yapının MÖ 20 yıllarında, önceleri Octavianus’un kölesi olup daha sonra özgür bırakılan G. Julius Zoilos tarafından vakfedildiği belirtilmektedir. MS 2. yüzyılda gladyatör dövüşlerinin, güreş yarışmalarının ve hayvanlarla yapılan gösterilerin ilgi görmesi üzerine en öndeki iki sıra kaldırılıp onun yerine düz bir duvarın eklenmesiyle orkestra bölümü derinleştirilmiş, böylece bu vahşi gösteriler sırasında izleyicilerin tehlikeden korunması sağlanmıştır.
Yaklaşık 5 m yüksekliğe ve 15 m uzunluğa sahip sahne duvarı, Romalı önderlerin ve imparatorların mektupları ile Afrodisias’a tanınan ayrıcalıklarla ilgili senato kararlarının yer aldığı Hellence yazıtlarla kaplıdır.
Meclis Binası (Bouleuterion)
Sırtını Kuzey Agora’ya veren tiyatro benzeri Meclis Binası (Bouleuterion), 2. yüzyılın sonu veya 3. yüzyılda yapılmıştır. Tonozlarla desteklenen yarım daire düzenindeki oturma kısmının üstü bir çatı ile kaplıdır. Özgün haliyle 19 sıradan oluşan seyirci bölümü 1.000 kişiyi içine alabilmektedir. Geç Roma-Erken Bizans döneminde çökmüş ve daha sonra onarılmamış olan summa cavea (üst cavea) başlangıçta, tonozlu 11 oda üstüne oturmaktaydı. Yapının sahne duvarında, arkadaki koridora açılan beş kapı ve bunların arasında da içinde heykeller duran nişler yer almaktadır. Sahne binası iç koridorunun her iki ucunda üst caveaya çıkışı sağlayan merdivenler vardır. Bu koridorun güney duvarındaki beş kapıdan da, kentin önde gelenlerinin portrelerinin bulunduğu, agora kompleksinin bir parçası olan porticus post scaeniuma (sahne binası arkasındaki portik) geçilmektedir. Sahnesi çok katlı olup girinti ve çıkıntılarla süslüdür. Sütunları spiral yivli gri mermerden yapılmıştır. Cephesi, tanrılar ve yerel hayırseverlerle halkı temsil eden Boule ve Demos gibi kişileştirilmiş heykellerle süslüdür. Sahne zemini daha sonraki tarihlerde aşağıya alındığı için arkasındaki sahne binası daha yüksek hale gelmiştir. Sahne binası üzerinde yer alan bir yazıttan yerel bir vatandaş olan Flavius Amperilius’un 5. yüzyılın ortalarında yapıda bir değişiklik yaptırdığı anlaşılmaktadır. Sahne zeminindeki opus sectile (değişik biçimlerde, çoğunlukla geometrik biçimlerde kesilmiş renkli taş parçacıklarının harç tabakası üzerine yerleştirilmesi suretiyle yapılan) mozaikleri Afrodisias Müzesi tarafından korumaya alınmıştır.
Agora
Bouleuterion’un güneyindeki Agora’nın planlamasına MS 1. yüzyılda başlanmış, MS 2. yüzyıla doğru boyutları genişletilerek inşasına devam edilmiştir. Üç yanı İon düzeninde portiklerle çevrili olan yapı 205 x 120 m boyutlarındadır. Kuzey portiğinin sütunları günümüzde de ayaktadır. Agoranın hemen güneyinde, arşitrav blokları üstündeki yazıta göre İmparator Tiberius’a adanmış, İon düzeninde, dikdörtgen planlı bir portik yer almaktadır. Tiberius Portiği’nin en etkileyici yanı frizinde meyve ve çiçek çelenkleriyle bezeli mask ve başların bulunmasıdır. Bu portiğin güneybatısında yapılan kazılarda, Diocletianus’un (hükümdarlık dönemi 285–305) fiyat listelerini içeren birçok yazıt parçası ele geçmiştir. Bir olasılıkla bu listeler, portiğin güneyindeki Büyük Bazilika’da bulunmaktaydı.
Hadrian Hamamları
Hadrian Hamamları, kentin günümüze kalmış en büyük yapılardan biridir. M.S. 2. yüzyılda tipik Roma hamamları tarzında simetrik bir düzende yapılmış ve İmparator Hadrianus’a (117-138) adanmıştır. Yapı, yarım daire biçiminde niş ve havuzlarla donatılan bir dizi tonozlu mekandan oluşmaktadır. Beş büyük mekândan oluşan yapıda, ortada her iki yanı, havuzlu birer tepidariumla (ılıklık) bağlantılı caldarium (sıcaklık) yer alır. Doğuda praefurnium (külhan), onun yanında ortası yuvarlak havuzlu sudatorium (terleme mekânı), kuzeydeyse içine basamaklarla inilen bir havuzu bulunan ve frigidarium (soğukluk) olabilecek bir bölüm bulunmaktadır.Bu mekanların doğusunda yer alan bir dizi oda sütunlarla çevrili geniş bir ön avluya bakmakta, kuzeyinde de ince bir işçilikle yapılmış bir çeşme yer almaktadır. Hamamların doğusunda yer alan ve Güney Agora içinde bulunan büyük havuz da hamamlardan gelen suyla beslenmiştir.
Büyük kalker bloklardan örülmüş ve önemli bir kısmı ayakta olan duvarların üzerleri mermer plakalarla kaplıydı. Yıkılan tonozların moloz harçla yapıldığı ve iç kısımlarının sıva ile kaplandığı görülmektedir. Çatının oluklu kiremitle kaplandığı anlaşılmaktadır. Günlük yaşamda önemli bir yeri olan hamam binası ile çeşme ve ön avlu, görkemli bir mimariye sahip olup mitolojik sahnelerin işlendiği kabartma ve heykellerle süslenmiştir. Bu bölgeden elde edilen büyük boyutlu heykeller bugün Afrodisias Müzesi’nde sergilenmektedir.
Karıa bölgesi Afrodisos Antik Kent sanırım Mimar ve mühendislerinde yetiştirildiği büyük bir okul olduğunu göstermekte.Kazılar sırasında çıkan Aphrodite Kutsal Alanı'nın hemen güneyinde yarım halde bırakılmış birçok heykele rastlanmıştır. Kazılarda ortaya çıkarılan iki odada özellikle bu tip buluntular yoğun olarak bulunmuştur. Çocuk Dionysos ile oynayan bir satyre ait, biri gerçek boyutlarda diğeri daha küçük olan iki adet heykel; genç Herakles; küçük bir Artemis ve beyaz-mavi mermerden yapılmış, Zeus'un boğasına oturan Europa'ya ait bitirilmemiş bir heykel yapının içinde ele geçen heykellerden bazılarıdır. Bunlardan başka daha birçok bitirilmiş küçük heykellere ait çevrede bulunan parçalar üretimin burada yapıldığını ve aynı zamanda malların burada depolandığını göstermektedir. Ayrıca mermer yontmak için kullanılan üç demir keski aleti ve bol miktarda mermer yongası da bir heykel atölyesine işaret etmektedir. Atölyenin MS geç 4. yüzyılda yıkıldığı düşünülmektedir.
Yazı:Tekin Gün
Beğen
Beğenme
Tavsiye et
Rapor et
Yazdır
515
Yer
Kültür-Sanat
6.7.2020
0
kişi beğendi
0
kişi beğenmedi
Etiket
#kayrabölgesiningizemlitapınakları-afrodisiastapınağı
  
Kaynak
Yorum yapabilmek için
Üye Olun
veya
Giriş
yapın
Tekin Gün
adlı kullanıcının
diğer yazıları
Olmayınca Olmuyor
Alaattin Behar
1560 okuma
En Kötü Karar Kararsızlıktan Daha İyidir
Sercan Durgun
1585 okuma
Gözler
Can Durgun
2071 okuma
Sabır Ve Peşin Hükümlülük
Suat Zobu
1752 okuma
Dipnot
Ali Demiral
2165 okuma
Mimar Sinan'dan 400 Sene Sonrasına Mektup
Cumhur Ceylan
1570 okuma
Etkili Konuşma Üzerine 10 Taktik
Seo Hizmetleri
1565 okuma
Yapılan İyiliklerden Daha Çabuk Unutulan Bir
Sivas Platformu
1781 okuma
Sevgi Neydi?
İzmir Sevdalıları
1657 okuma
İllâ Edeb! İllâ Edeb!
Eskişehir Portalı
1933 okuma
Kırk Yıllık Hatırı Olan Kahve
Mustafa Celep
1613 okuma
İnsan Ne Garip Bir Varlık!
Afyonlular Burada
1756 okuma
???????????????????????? ?????????????? ?????
Erdi Cicek
2092 okuma
Yaşatmak Gayret İster
Konya Hayranları
1422 okuma
Kahvenin Yanında Neden Su Getirilir?
Mustafa Celep
1723 okuma
Birşeyler yaz
Sadece Ben
Bağlantılarım
B.Bağlantıları
Herkes
Yazıyı Mootol duvarına paylaşmak için
üye ol
veya
giriş
yap
http://www.mootol.com/Yazi2423/kayra-bolgesinin-gizemli-tapinaklariafrodisias-tapinagi
Adınız :
Gidecek E-posta :
Gönder
Tanıdıklarını haberdar etmek için
üye ol
veya
giriş
yap
Adınız :
Rapor nedeni :
Rapor et
Yazı içeriğini rapor etmek için
üye ol
veya
giriş
yap