Resimler
Videolar
Haberler
Yazılar
Replik Düplik
Kuruluşlar
Benim Dünyam
Kayıt Ol
Oturum Aç
Darb-I Meselden Atalar Sözüne
Yazı Yaz
372
4059
Makale
Yorum Yaz
Yazdır
Tavsiye Et
13.4.2012
0 yorum
2177
okuma
Kültür ve edebiyatımızda eski tabirle darb-ı meseller, şimdinin Atalar sözü, kültürümüzün ve medeniyetimizin en köklü duygularını ve inançlarını sergiler. Bazen en gür duygularımızı, en yürekten sözlerimizi, sabrımızı, sebatımızı, misafirperverliğimizi, erdemlerimizi birkaç güzel kelimeyle nakşedebildiğimiz gibi ataletimizi, bencilliğimizi, oburluğumuzu da ister istemez atasözleriyle ifade edebiliyoruz. Bu sebeple atasözleri geleneksel halk kültürüne ışık tuttuğu gibi edebi hafızamız için de bir arşiv niteliğindedir.
Türk dili ve edebiyatı sahası içerinde atasözlerinin kadim zamanlardan günümüze doğru aldığı yolculuğa bir göz atarsak aslında milletimizin de bir yol haritasını çizmiş oluruz. Göktürk Abidelerinde, Uygurlardan kalma eserlerde, Karahanlılar devrinde Doğu Türkçesinde "Sa- fiilinden türeyen sab>sav kelimesi bugünkü atalar sözünün yerine kullanılan bir kelime idi. Bu kelimeye 14. asırda Kıpçak Türkçesine ait metinlerde de rastlanılmaktadır.
"Sav" kelimesi Göktürk ve Turfan metinlerinde açıkça "atalar sözü" için kullanılmıştır. Göktürklerde ve hatta daha önceki devirlerde aynı manaya geldiği belli olan bu söz Kaşgarlı Mahmud'un Divan-ı Lügatü't-Türk'te "mektup, hikâye, tarihi, olay" yanında atalardan kalma öğütleri ifade etmek için tespit ettiğini biliyoruz.
Türk kültür ve edebiyatı on birinci asırda İslam tesirine girdiğinde bu kelime de yerini "mesel"e bırakacaktır. Bu örnekler o dönemin edebiyat ürünü olan Kutadgu Bilig'de mevcuttur. Bu "mesel" tabiri Habeşçe'de "mesl, mesâle", Arâmice "mesla", Arapça'da "masal, mesel" ve çokluğu "emsal" olarak mukayese alanından atasözü kavramına doğru genişlemiştir. Oradan Fars edebiyatına ve hemen akabinde bizim edebiyatımıza geçtikten sonra halk diline de kısmen direnmiştir. Bu mefhumun "mesel, darb-ı mesel, durub-ı emsâl" isimleri de yirminci asra kadar muhtelif türlerdeki edebiyat mahfillerinde müşahede edilmiştir.
Veled Çelebi'nin hazırladığı Kitab-ı Atalar sözünde ve 17. asır şairi Levnî'nin bir cönkünde "atalar sözü" tabiri kullanılmıştır. Yine bunun yanında bu gün Anadolu halkı, Bulgaristan Türkleri, Batı Trakya, Azerbaycan, Kıbrıs Türkleri artık "atasözü" mefhumunu kullanır olmuşlardır. Bazı mahalli ağızlarda özellikle İçel'de bu atasözü için "deyişet" denilir.
Atasözleri çok eski zamanlarda söylenmiştir. Genellikle söyleyeni bilinmeyen sözlerdir. Söyleyeni bilinen atasözleri de yok değildir. "Karaman'ın koyunu sonra çıkar oyunu" darb-ı meselinde Karamanoğlu Mehmet Bey'in Fatih Sultan Mehmet Bey'e biat etmek adına "Bu can bu bedende oldukça ben sana isyan etmeyeceğim diye söz verir. Fatih de Karaman'dan İstanbul'a döner. Padişah'ın savaş meydanından uzaklaşmasını fırsat Bilen Karamanoğlu Mehmet Bey hemen koynundaki güvercini çıkarır ve biatini bozar. İşte o gün bu gündür "Karamanın koyunu, sonra çıkar oyunu" atasözü kullanıla gelmiştir. Bu atalar sözü, zamanın seyri ve içtimai çevrenin içinde aldığı şekil ve yeni muhtevalar kazanılması sebebiyle tarihî bir hayat yaşar. Bu nedenledir ki Irak Türkleri arasında "eskiler sözü" demeleri bu sebepledir.
"Ağaç yaşken eğilir." atasözünde cümlenin ilk manası gayet açıktır. Taze bir fidanı eğmek kolaydır. Bu ağaç yaşlanınca eğilmesi, bükülmesi zorlaşır. İkinci manayı biz hayatımıza uygularsak insanı küçükken terbiye etmek lazımdır. Böyle bir düşünce etrafında bu atasözü husule gelmiştir.
İşte bu maddi şekli bir hareket noktası yapan ve ilk söyleyicilerini tespit edemediğimiz bu dil mahsulleri; hayat prensibi olacak fikirleri, din, ahlak, gelenek ve görenekler ile doğa olaylarından çıkacak kaideleri somuttan soyuta bazen bir fıkra niteliğinde bazen de bir beyit ya da bir dörtlük ile bize ulaşan (söz ve yazı) hikmetli sözlerdir.
Bu nedenledir ki Tanzimat dönemi ediplerinden İbrahim Şinasi bu hususta çok şümullü bir eser olan "Durûb-ı Emsâl-i Osmâniyye" olan Osmanlı atasözlerini neşretmiştir. 1863 tarihinde Tasvir-i Efkar matbaasında basılmış bu eserinde müellif, gerek klasik şiirde derc edilen ata sözlerden ve atasözü mahiyetindeki mısralardan karşılaştırmalar yapar. Şinasi neden bu eseri hazırladığını şu kadim sözleriyle cevap verir. "Durûb-ı Emsâl ki hikmetü'l-avâmdır, lisânından sâdır olduğu milletin mâhiyet-i efkârına delâlet eder. Durûb-ı Emsâl ise cümleten mânîdârdır." Diyerek bu atasözlerini niçin hazırladığını izah eder.
Anonim karakter taşıyan ve atalardan kaldığı kabul edilen bu kısa, özlü kalıplaşmış cümleler. Milletin hayat anlayışının ortak bir ifadesi olarak Şinasî'nin bu atasözlerine halk hikmetleri (Hikmetü'l avam) demesi manidardır.
Ortak bir halk dili ile ancak birkaç cümle kalıbı içinde meydana gelebilen bu mahsullerin aşınmayan sağlam birer bünyesi vardır. Bu bünyelerin bazı taşlarını değiştirmek sözün kuvvetini azaltır. Dil ve düşüncenin birbirine tesiri sonunda sabit bir karakter taşıyan söz dizimini (sentaks) değiştirmek söyleyiş tarzını bozar. "Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste" burada "aheste" kelimesi yerine "yavaş" kelimesini koyamayız. Peki koyarsak ne olur. O zaman söz kudretini kaybeder. Atasözü olmaktan çıkar normal bir söz olur. Bunu söylerken darb-ı meseller bütün halk edebiyatı ürünlerinde olduğu gibi zamana, lehçelere, ağızlara, köy, şehir, aşiret muhitlerine ya da herhangi bir tarikat, meslek, sanat, çevresine göre ufak tefek değişikliklere uğrarlar.
Hepimizin bildiği "Ahmak misafir ev sahibini ağırlar." atasözünü 1480 yılında neşredilen Kitab-ı Atalar'da "Konugun kutsuzı ev ısını agırlayıl." Bu söz Kaşgarlı'nın eserinde " Endik uma evligni agırlaryıl." Şeklinde geçmektedir.
Yine bu söz değişimleri sırasında eski mefhumlar kullanılmaya kullanılmaya bazen unutulabiliyor. Onların yerine halk muhayyilesinin icat ettiği tabirlerin manalarını bulmak güçlüğü ortaya çıkar. Söze adeta bir gölge düşer, açıklık kaybolur. (Elçin,Şükrü, Halk Edebiyatına Giriş, 2004, s. 687)
Mesela Kitab-ı Atalar'da "Biregül yumrugın yemeyen kendi yumrugını demir sanır." Atasözünü Şinasi, Durûb-ı Emsâl-i Osmaniyye'de şöyle geçmektedir: "El yumruğunu yemeyen kendi yumruğunu bozdoğan armudu sanır." Yukarıdaki sözde demirin yerine gelen armut, manayı kapamıştır. Bozdoğan Türkçede hem bir avcı kuş, hem de gürzün adıdır. Armudun gürz biçiminde olanları vardır. Bu silaha bakarak iri bir armut cinsine bu ad verilmiş olabilir. Burada Şinasi de olduğu gibi atalar sözü "tabir"lerle karıştırılmıştır. Ayrı bir bünyeye sahib olan tabirlerin atalar sözüyle bir bağlantısı meydana gelişleri bakımındandır. Belli bir ihtiyaç sonucunda ihtiyaç sonunda atalr sözü tabir karakteri kazanabilir. "Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar." Atasözü " dokuz köyden kovuldu" şekli ile bir tabirdir.
Belli bir dil, kültür, mantık, tecrübe, zevk ve muhakeme seviyesinde meydana gelen bu edebiyat mahsullerinin ilk örnekleri genellikle manzumdur. Aynı cümle ve mısrada kelime tekrarlarından gelen mana aykırılıklarından gelen tezat ve umumî vezin ve kafiye bu manzumeleri ve geleneği zamanımıza kadar getirmiştir. Nesir halindeki atasözleri de nazmın parçalanmasından, onu teşkil eden unsurların düşmesinden, unutulmasından meydana gelebileceği gibi müstakil bir kimlikle de dilde asli şeklini almıştır.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi nazımla söylenen atasözlerinde kafiye ve vezin yardımıyla söz çabuk hıfz ediyor ve sözün kulakla aşinalığı artıyor. Bunun yanında atasözleri öğüt verme amacı güttüğünden edebiyatın da bir ana malzemesidir. Bu nedenle daha çok şiirlerde her bir mısra ya da beyit bir atasözü olarak karşımıza çıkabilir. Bu minvalde edebiyatımızda öğüt vermek amacıyla kaleme alınmış pek çok eser vardır. Daha çok Divan şairlerinin meylettiği bu atasözlerini nazm etme bilhassa mesnevi tarzında yazılmış küçük hikâyelerle, hevesname, şehrengiz, pendname ve münazara gibi eserlerde rastlanılır.
16. asırda nazımla yazılan Güvâhî'nin Pend-nâme'si bu meyanda atasözlerine en çok yer eserdir. Eserin üçte biri atasözleri ve deyimlerden meydana gelmiştir. Edebiyatımızda Atasözleri eserinin müellifi olan Dehri Dilçin ilginç de bu eser hakkında ilginç bir yorumda bulunaktadır:
"Bilhassa Pend-nâme-i Güvâhî atasözleri bakımından çok zengin ve emsalsizdir. Atasözlerini nazma geçmekte Güvâhî o kadar kudret göstermiş ve muvaffak olmuştur ki, kendisinin yalnız bu işi başarmak için dünyaya geldiği ve bu hususta kullandığı vezin de adeta atasözleri için hassaten icat edilmiş olduğu fikrini hatıra getirmektedir."
Beğen
Beğenme
Tavsiye et
Rapor et
Yazdır
2177
Yer
Makale
13.4.2012
0
kişi beğendi
0
kişi beğenmedi
Etiket
---
Kaynak
http://www.viransehir.com.tr/author_article_detail.php?article_id=51
Yorum yapabilmek için
Üye Olun
veya
Giriş
yapın
Eyyüp Azlal
adlı kullanıcının
diğer yazıları
Yanlış: Yanlıştır...
İsa Muslubaş
1585 okuma
Her İnsan Kendinden Sonraki Neslinin Kırılma
Bilal Okumuş
1531 okuma
Halep'te Zaman
Eyyüp Azlal
1578 okuma
Bizim Bedenimiz Türk Kanımız İslamdır - İsa M
İsa Muslubaş
1664 okuma
İnsan Koca İnsan! - İsa Muslubaş
İsa Muslubaş
1551 okuma
Tepedelenli Ali Paşa'nın Gizli Hazineleri
Aytekin Takar
1919 okuma
İstanbul'un Surlarını Az Kaldı Müzayedeyle Sa
Aytekin Takar
1724 okuma
Akort Meselesi 2
İsa Muslubaş
1648 okuma
Herşeyin Başı Eğitimdir Nereden ve Kimlerden
İsa Muslubaş
2296 okuma
İznik Ayasofya
Tekin Gün
2197 okuma
II. Kosova Savaşı
Tekin Gün
1887 okuma
Goethe, Neden Hafız'a Hayrandı
Eyyüp Azlal
1733 okuma
Akort Meselesi
İsa Muslubaş
1805 okuma
Gençlik Ve Kütüphane
Eyyüp Azlal
1639 okuma
Bahar Geldi Hoş Geldi
Kırşehir Portalı
1656 okuma
Birşeyler yaz
Sadece Ben
Bağlantılarım
B.Bağlantıları
Herkes
Yazıyı Mootol duvarına paylaşmak için
üye ol
veya
giriş
yap
http://www.mootol.com/Yazi372/Darb-I-Meselden-Atalar-Sozune
Adınız :
Gidecek E-posta :
Gönder
Tanıdıklarını haberdar etmek için
üye ol
veya
giriş
yap
Adınız :
Rapor nedeni :
Rapor et
Yazı içeriğini rapor etmek için
üye ol
veya
giriş
yap