Resimler
Videolar
Haberler
Yazılar
Replik Düplik
Kuruluşlar
Benim Dünyam
Kayıt Ol
Oturum Aç
Bir Hüznün Sonsözü: Muradiye Türbeleri
Yazı Yaz
583
3953
Kültür-Sanat
Yorum Yaz
Yazdır
Tavsiye Et
5.3.2013
0 yorum
2005
okuma
“Gül kokusunu alıyorsan seni ölüm çeker”
İçinden geçtiğimiz an’ın –e halinde durup dinlendiğimiz zamanlar olur. Ve biz bu zamanlara uyak düşen sesleri oturup dinleriz bir başımıza. Daha önce tatmadığımız melodiler resmigeçit yaparken bedenimizi saran o lahuti ahenge, önümüzde kapısını ardına kadar açmış ‘geçmiş zaman’dan bakarız. Zaman, gerçekten geçip gitmiş midir bilinmez, ama dudaklarımızda gezinen geçmiş sırrı belki bu yüzden tutuyoruzdur. Geçmediğinden, her daim ilk günkü gibi kaldığından, insanlar yitip gitse de yanından, bazı yerler bir şiirdir her zaman, mekânın iz düşümünde. Bu, Bursa’dır. Bursa’da Muradiye’dir. Bundan dolayı haklıdır Yakup Kadri Karaosmanoğlu, “Ölüm yalnız burada korkunç değildir. Mukaddes kitapların vaat ettiği cennet bize yalnız burada mümkün görünüyor. Burada her dakika bir meleğin kanadı gibidir” dediği için. Muradiye, tarihin nefesinin demlendiği bir temrindir bu yüzden. Çünkü ne zaman yanına varıp soluklansak bize tıpkı koynunda uyuttuğu şehzadeler, zevceler gibi şefkatle bakar. Bu sebepten ölüm, Yahya Kemal’in dediği gibi gerçekten asude bir bahar ülkesini andırır, bu düşler mekânında.
Muradiye, kapılarını açıp içeriye buyur ettiğinde yaşadığımız dönemden o zamana doğru geri gittiğimizde yani, aslında içtiğimiz vaktin çeşmelerini görür gibi oluruz burada. Dudaklarımızı ıslatan, içimizi serinleten bu his, bugün artık çok az yerde karşılıyor bizi maalesef. Dev blokların etrafımızı sardığı, ruhumuzu işgal ettiği bir devirde yaşıyoruz artık. Ve Haşmet Babaoğlu’na kulak verdiğimizde sorulması gereken soruyu şöyle soruyor, “Modern bir sanayi şehrinin (Bu ifade biraz kulak tırmalıyor gibi sanki) ortasında zamanın bütün çıplaklığı ve hüznüyle Osmanlı’nın 15. yüzyılında donup kalmış olması mümkün mü?”1
Değil galiba. Ama o çeşmedeki sular bunun mümkün olabileceğini hatırlatıyor bize. Hayatın aslında bir gölge oyunu olduğunu her bir merkat perdenin gerisinden gösteriyor bize. Parmak uçlarında hissettiğimiz ölümün ıslaklığını kuruluyor burası. Osmanlı’nın fetihten sonraki duruluğunu hissettiren bu mahalle, işlediğimiz bütün kabahatlere karşı, sükûnet ve bağışlanma üflüyor, yağmur kuşlarının kanatlarından.
Külliyenin içindeki bahçenin daha Bursa şehri kurulmadan önce de var olduğu duygusuna kapılıyor insan. Hele bir de aylardan Mayıs’sa gül kokuları libaslarımıza tutunmak için çocuklaşıveriyor. Murad-ı Sani’nin üstü açık, toprak kokulu türbesine baktığımızda içimizdeki sesin nasıl kısıldığını duyuyoruz. Söylediklerimiz boşa gitmiyor, bizi duyan birinin olduğunu biliyoruz lakin.
Varlığına cennet kokuları süren ve ‘tarih, benim’ diye haykıran Muradiye’nin kısa tarihçesi şöyle:
Adını II. Murad’dan alan bu asil semt, soyluluğunu kaldığı, kurulduğu yerden devam ettiriyor. Bursa’da yaptırılan son külliyedir ve inşası bir senede biter. Takvimler 1426’yı gösterir, miladi tarafından. Hüznün sayfalara bulaştığı demlere yaklaştığımız vakittir artık. Şehzadeler tabutlar içinde gelmeye başlamıştır, kitabın önsözüne. Zaman, yine başa sarmıştır filmi. Bursa’ya gelen her ölü, dünya zindanına atılan buruşturulmuş bir çığlığın dışında başka anlamlar da ekler bu uzun ve yorgun yolculuğa. Ahmet Hamdi Tanpınar, mukadderat tablosunun adını şöyle koymuştur, ‘Muradiye, sabrın acı meyvası’dır.
Çünkü Fatih’in Napoli’de ‘sürgünde’ vefat eden oğlu Cem Sultan’dan, Yavuz Sultan Selim’in boğdurttuğu kardeşi Şehzade Ahmed’e oradan Kanuni Sultan Süleyman’ın öldürttüğü oğlu Şehzade Mustafa’ya kadar bahtsızlar istirahat etmektedir onun kucağında. Özellikle şehzadelerin hazinli sonu, birbirine eklenen kıvılcımlar gibidir. Hikâyeleri yürekleri yakar ve tarif edilmesi zor bir kederin kıyısına götürüverir insanı.
Külliyeye adımınızı attığınızdan itibaren ellerinizden iki şey tutuyor sizi, biri gül biri ölüm.
Bugün fethettiği yerler kıvançla yazılacakken tarih defterlerine ya da belki en sevilen padişahlardan olacaklarken, takdir-i ilahinin buyruğu altında teslimiyet içinde bekliyor şehzadeler. Kabirlerinde hangi düşü görüyorlar bilinmez ama durgun gözlerinde yalnızlığa bulaşmış bir hazan durmakta hissi veriyor burayı ziyaret eden herkese.
Ahmet Hamdi Tanpınar, türbelerde medfun bulunanların üzerinden semtin hislerine tercüman olmuştur adeta. Hüznü koynunda büyüten hatta emziren, sükûta ram olmuş bu türbeler coğrafyası özelinden Bursa’nın halet-i ruhiyesini şu ifadelerle betimler:
“Kuruluş asrından sonra Bursa, sevdiği ve büyük işlerinde o kadar yardım ettiği erkeği tarafından unutulmuş, boş sarayının odalarında tek başına dolaşıp içlenen, gümüş kaplı küçük el aynalarında saçlarına düşmeye başlayan akları seyreden ihtiyarlayan eski masal sultanlarına benzer. İlk önce Edirne’nin kendisine ortak olmasına, sonra İstanbul’un tercih edilmesine kimbilir ne kadar üzülmüş ve nasıl için için ağlamıştır! Her ölen padişahın ve her Cem vak’asına kadar her öldürülen şehzadenin cenazesi şehre getirildikçe bu geçmiş zaman güzelinin kalbi şüphesiz bir kere daha burkuluyor, ‘Benden uzak yaşıyorlar, ancak öldükleri zaman bana dönüyorlar. Bana bundan sonra sadece onların ölümlerine ağlamak düşüyor!’ diyordu. Evet, Muradiye küçük türbeleriyle genişledikçe Bursa hangi vesilelerle ancak hatırlandığını anlar.” 2
Bu arada Fatih’in ebesi Gülbahar Hatun, eşi Gülşah ve gelini Gülruh Hatunlar, etrafınızı saran kokulara tebessüm ediyor, yattıkları yerden. Muradiye’nin, Feth-i Mübin’i gerçekleştiren II. Mehmed’in aile kabristanı gibi olduğuna dikkat çeken Beşir Ayvazoğlu, ‘Muradiye, Gül ve Ölüm’ adlı yazısında. Bir de şu anekdotu paylaşır kari ile:
“Tarihçiler 2. Murad’ın burada bir zamanlar bir köşkü bulunduğunu tahmin ediyorlar. Şimdi bu köşkün bulunduğu yerde, halkın Fatih’in doğduğu ev diye bildiği, on sekizinci asırdan kalma bir ev var. 1973’te restore edilen ve ‘Osmanlı Evi’ adıyla müze olarak hizmete sunulan bu güzel ev, Bursa evinin bütün özelliklerini taşıyor.
Osmanlı Evi acaba niçin halkın hafızasında ‘Fatih’in doğduğu ev’ diye kalmış? Hemen bütün kaynaklar, Fatih’in Edirne Sarayında doğduğu hususunda birleşiyor. Demek ki Bursalılar, Fatih’i özbeöz hemşehrileri olarak kabul etmişler. Öyledir de, nerede doğmuş olursa olsun, Fatih Bursalıdır, işte babasının camii!” 3
Çınar uykusunda yağmur sonu: On bir türbe
Muradiye’yi Bursa’nın kalbi, ruhu olarak nitelendiren Ceyhun Atuf Kansu, “Bu nedenle ruhlar burada öbür dünyaya geri dönerler. Ölümün güzelliğini ben burada anladım.” diye konuşur. Muradiye’deki on bir türbe, Kansu’nun şiirine de ilham olmuştur. Aynı adı taşıyan eserinde, “Bir bahar bulutu geçmiş gözyaşlarımızdan\Çınar uykusunda yağmur sonu on bir türbe… diye özetler gördüklerini, yaşadıklarını.
Türbeleri anlatmaya geçmeden önce bir söz de Sanat Tarihçisi Baha Tanman’a verelim, çünkü diyecekleri çok kıymete haiz şeyler:
“Asırlık çınarların gölgelendirdiği, fıskiyeli havuzlardan su sesinin yayıldığı, ‘asude’ bir bahçenin içinde, katı bir geometriye uymaksızın dağılmış bulunan irili ufaklı Muradiye Türbeleri, ‘derviş meşrepli’ Osmanlı mimarisinin, diğer kültür ortamlarında hemen daima ürkütücü ve soğuk olan mezar mimarisine giydirmeyi başardığı huzur verici kisvelerin şüphesiz en güzelidir.” 4
On bir türbe ise şöyle:
1) Şehzade Ahmet Türbesi: Yavuz Sultan Selim’in öldürttükten sonra üzerine türbe yapılmasını emir buyurduğu sekizgen planlı türbedir. Vaka şöyle gerçekleşir, Şehzade Ahmet babası 2. Beyazıt 1512’de dar-ı bekaya irtihal edince kardeşleri Şehzade Selim ve Şehzade Korkut ile taht kavgasına tutuşur. Kader galibi tayin etmiştir, Yavuz Sultan Selim… Korkut, atası Orhangazi’nin Tophane’deki türbesinde uyumaya devam ediyor, Ahmet ise burada... Şehzade Ahmet’in annesi Bülbül Hatun, kandil gecelerinde fakir-fukara, garip-gurabaya yemek verdirirmiş. Çocuklarının ruhlarına dua edilmek üzere elli bin akçe vakfeden Bülbül Hatun, türbeye beş şamdan, bir seccade, sanatlı rahleler, beş kitap, bir adet Siyer-i Nebevi bir adet de Nasayihi’l Gariba Ali İbin adında eserler hediye etmiştir.(Kısa bir not: Bugün, bunların hiçbiri yok.) Türbede, ayrıca 2. Beyazıd’ın diğer oğulları Şehinşah, küçük oğlu Mehmet, karısı Bülbül ve kızı Sofu Sultan yatıyor.
2) Mustafa-yı Cedid Türbesi: Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu olup 1553’te dilsizlere boğdurularak Hürrem Sultan’ın başı çektiği bir grup tarafından saray entrikasına kurban gitmiştir. Ölümünden 21 yıl sonra üzerine türbe yapılan mezarı, hüznü de uyutmaya devam ediyor yanında. Memat kendisini koynuna almak için hazırlık yapmak için annesi Mahidevran Sultan ile Bursa’ya gelen ve Hisar’da bulunan İsabey Mahallesinde de otururlar. Ölüm, Muradiye’de munisleştiği için mi buraya gömülmüştür, bilinmez…
Türkiye’nin gördüğü ilk Şair-Başbakan Bülent Ecevit de, bu çok acıklı ölüme kayıtsız kalamamış ve “Mustafa’dan Cihangir’e” adlı bir şiir yazmıştır. Mustafa’nın ağzından genç Şehzade Cihangir’e seslenir merhum Ecevit, şöyle der, “İki büyük suçumuz var\Seninle benim Cihangir\Biri sevmek biri sevilmek\Bunca büyük suçlarla padişah olunmaz.” Zaten şehzadelerin en genci olan Cihangir, duyduğu acı nedeniyle kısa bir süre sonra vefat eder, trajik bir son daha… Ve şöyle sürdürür tozlu ağıtını Ecevit, “Biz insanız Cihangir\Bizden tahtlara han olmaz\Sıcağına bak yüreğimizin\Aktıkça gözlerden gözlere\Nasıl eritir birbirini\Tahtların karlı doruğunda… 5
3) Mustafa-yı Atik Türbesi: Fatih’in büyük oğlu Mustafa 25 yaşında eceli ile vefat eder. 2. Mehmet 1479’da burayı yaptırtır. Türbede Mustafa’nın yanı sıra 2. Beyazıd’ın oğlu Abdullah, Saruhan Valisi iken ölen oğlu Alemşah ile Hundi Hatun bu türbede yatıyor. Bir de Fatih’in en küçük oğlu Cem Sultan… Taht kavgası veren iki kardeş, 2. Beyazıt’ın ailesinin Cem’le aynı yerde bulunması dünyanın geçiciliğine telmihte bulunuyor aslında.
4) Mükrime Hatun Türbesi: Şehzade Şehinşah’ın 1517’de ölen zevcesine ait burası. Kare planlı sekizgen kubbeli bu yerde oğlu Mehmet ile uyumaya devam ediyor.
5) Şehzade Mahmud Türbesi: 2. Beyazıt’ın Manisa’da ölen oğlu Mahmud’a aittir. Sekizgen türbenin içinde Mahmud’un oğulları Orhan, Emir ve Musa’nın yattığı görülüyor.
6) Gülşah Hatun Türbesi: Fatih’in hanımına ait bu yer kare planlı, sekizgen kubbeli son küçük türbedir. 2.Beyazıd’ın oğlu Ali de burada yatmakta.
7) Gülruh Hatun Türbesi: Kare planlı olan türbe 2. Beyazıt’ın bir diğer zevcesi ve Alemşah’ın anasına ait. Türbede ayrıca Gülruh’un kızı Kamer ile Alemşah’ın kızı Fatma ve oğlu Osman’ın mezarları bulunuyor.
8) Gülbahar Hatun Türbesi: Fatih Sultan Mehmet’in ebesi olan Gülbahar Hatun’a ait türbe kare planlı olup yerden bir metre yükseklikte bulunur.
9) Şirin Hatun Türbesi: Beyazıd’ın zevcesi ve Abdullah’ın annesine ait olan türbe kare planlı olup sekizgen kubbelidir. Abdullah kızları Aynşah ve karısı Ferahşah ile burada yatmakta.
10) Hüma Hatun (Hatuniye) Türbesi: Altıgen planlı türbede 2.Murad’ın eşi, Fatih Sultan Mehmet’in anası Hüma Hatun yatıyor. 2. Mehmet bu türbeyi şehzadeyken 1449’da yaptırtır. Bu arada, “Hüma Hatun, rivayetlere mevzu olmuştur. Efsaneye göre Hüma, üzerinden geçtiği kimselere zenginlik ve mutluluk getireceğine inanılan bir kuştur. Bu kuşun dünyada yavrularına karşı en merhametli kuş olduğuna inanıldığından, Osmanlı müesseselerine de bundan türeyen ‘Hümayun’ kelimesi ilave edilmiştir, Saray-ı Hümayun, Divan-ı Hümayun, Mızıka-i Hümayun gibi.” 6
11) Saraylılar (Cariyeler) Türbesi: Hüma Hatun türbesinin hemen karşısında bulunan yanlar açık, kare biçimli türbede kimlerin yattığı bilinmiyor. Beşir Ayvazoğlu’nun dileklerini katılıyoruz biz de, “Bunlar belki de ninniler söyleyerek Fatih’in beşiğini sallayan güzel cariyelerdir.”
Görüldüğü gibi buraya yakışan en güzel söz hüzündür. Ali Ayçil’in deyişiyle, ‘Orda bütün günahlar bir çocukla yıkanır.’ Evet, yıkanmıştır ve biraz su çekse de önceden giyilen kıyafetler, yine de bizimdir işte. İstanbul’daki kargaşadan kaçan ya da daha doğrusu kaçamayanların sığınağıdır burası. Tarih yazıcılığında Muradiye, ‘Ölü Evinden Anılar’ın anlatıldığı bir yerdir. Devletin bekasında duran şehzadeler için belki de, “Henüz geceler durmaktadır yerinde; ağaçlarda esen, bir sürü ülkeyi gezip dolaşan rüzgârlar yerinde durmaktadır.” 7 Türbeleri adımlamaya başladığınızda Rilke’nin bu sözleri sizin de elinizden tutabilir her an.
Eski Şam Kadısı olan ve emeklilik günlerini Bursa’da geçiren Hasan Taib Efendi, Hatıra Yahud Mir’at-ı Burusa’da, söz konusu duyguyu şu ifadeler ile anlatır, seslerin arasından:
“Bahçedeki güllerin ve diğer çiçeklerin huzur veren kokuları, mevcut büyük çınar ağaçlarının rüzgârdan birbirlerine ve yakınlardaki türbe duvarlarına değmesinden ortaya çıkan hüzün dolu sesler, buraya gelmiş bir ziyaretçiyi düşünce âleminden hissedar eder ve kabirdeki ruhları saygıyla ziyarete mecbur kılar.” 8
Murad-ı Sani’nin üstü açık mezarı bu saygıya susarak çağırıyor bizi. Tanpınar, bu sahneyi üç kelime ile anlatıyor: Sükût, ölüm, ebediyet. Türkiye’nin en büyük hükümdarlarından, dünyanın en muhteşem cengâverlerinden biri olarak ifade ediyor kabrini ziyaret ettiği Murad-ı Sani’yi.
Kiralık Konak’ın sahibi ise yaşadığı anın fotoğrafını şöyle çekerek koyuyor ‘Tarih Sergisi’ne:
“Dünyayı fethe çıkan cihangirlerin son dileği böyle midir? Bundan mı ibarettir. Eğer öyle ise, bundan ibaretse biz ne isteyebiliriz? Biz ki, ne atımız, ne kılıcımız ne de tuğumuz vardır, ne arkamızdan yürüyen ordular sahibiyiz. Eğer bir tavus kuşunun kanadına benziyen bu kapı saçağının altına kadar geldikse, bu bir tesadüf eseridir. Takdir isteseydi bizi bir mezbeleye de sürükleyebilirdi. Zira boynumuzdaki zincirler kendi irademizden de kuvvetlidir. Mezarlarını ziyaret ettiğimiz bu adamlar ise, hayatın kendi iradelerine ram ettikten sonra ölümü de kendi arzularına göre yapmışlar. Hala ne diyorlarsa öyle oluyor. Murad: “Merkadimin üstünü açık bırakın! Ta ki rahmetle nurdan mahrum kalmıyalım.” demiş. Altı yüz seneden beri merkadinin üstü açıktır ve toprağı nur ve rahmetle münasebettedir.” 9
Ölüme karşı bile edepli davranan bu halet-i ruhiye, belki bu yüzden hala hasretle yâd edilip, ümitle bekleniyor. Caminin avlusunda ezan saatini bekleyen ‘babalar ve oğullar’ amak-ı hayalde dolaşırlarken Murad- Sani ile kimbilir neler konuşuyorlar?
“İkinci Murad’ı ziyaret ettiğim zaman bir türlü oradan ayrılamamıştım. Huzurunda kalıp uzun uzun onun iç menkıbelerini ve gönül cenklerini kendinden dinlemeyi arzulamıştım.” 10 diyen Hasan Âli Yücel haklı galiba. Varlıklarını ısrarla Bursa’da sürdüren Aynalı Baba’lar, hala hangi sırları veriyorlardır fanilere yıllanmış çınar ağaçlarının altında bilinmez; ama “Hayat sekr anında görülen bir düş değil midir? Kimbilir?” diye soruyorlardır dünya gölgeliğinde.
Bu arada bize tekrar tekrar yaşam ve ölümden bahseden ozan, her ikisinin de büyük ve görkemli şeyler olduklarını fısıldamaya devam ediyor, öte yandan.
Her bir mezarın kendi lisan-ı haliyle konuştuğu bu açık hava müzesinde insanı kendine çeken, çağıran büyülü bir havası var. Bu semtte, tarihin dehlizlerinde sizi gezdirecek, size rehberlik edecek gümüş fenerler çıkacaktır karşınıza. Her birinde ayrı hikâyelerin anlatıldığı sandukalarda dirilişin o huzurlu esintilerini behemehâl duyacaksınız. Çünkü dakikaların içinden seçilen sonsuzluk burada teneffüs edilebilir.
İnsan, düşünmeden edemiyor… Kırk sekiz yıllık yaşamına Selanik’ten Sırbistan’a, oradan Kosova’ya kadar geniş coğrafyaları sığdıran bu yüce sultan, ebedi istirahatgahından hangi rüyaları örüyordur kimbilir? Osmanlı padişahlarının Bursa’daki son sözü olan Murad-i Sani, berzah âleminden tarihi seyrederken kimbilir neler düşünüyordur?
Otuz yıl Osmanlı tahtında hüküm süren şair ruhlu padişah, (Divan edebiyatındaki mahlası Muradi’dir) tahttan kendi rızası ile çekilerek, dünya tarihinde eşini az rastlanır bir davranış göstermişti. Oğlu II. Mehmed’e, Fatih olacak yolu açmıştı kendi rızası ve elleriyle… Murad-ı Sani, İstanbul’u kuşattığında sefere beş yüz dervişi ile Emir Sultan da katılmıştı. Genç padişah ve onun kutlu askerleri, Konstantiniye’yi fethe çıkarken yıllar önce babasının ordusuna eşlik ederek gayretini esirgemeyen Emir Sultan’ın duasını kılıçlarında hissetmişlerdir muhtemelen. (Kılıç demişken, Emir Sultan, II. Murad’a kılıcını kuşandıran kişidir ayrıca.)
Bursa’ya defnedilmeyi vasiyet eden büyük sultanın naaşı, Edirne’den alınarak Muradiye’ye getirilir. Fatih’in yaptırttığı türbeye konur, ruhu huzura ermiştir artık. Kendisi daha hayattayken vefat eden oğlu Alaaddin, Ahmet, Orhan ve kızı Şehzade Hatun ile istirahata çekilen Murad-ı Sani için ünlü tarihçi Hammer bakın ne diyor: “Şarlken gibi delikanlı iken tahta çıktı; fakat onlar gibi saltanatı ilerledikçe dehasını kaybetmedi.” 11
Bu türbeler manzumesi, kendi hal dilleriyle yanlarından geçenlere, onlara kulak verenlere çok şey anlatıyor aslında. Hakiki sultanlığın, Allah’a kul olmanın fotoğrafı değil midir, Murad-ı Sani’nin üstü açık merkadi? Bugün maddenin akılları esir almaya çalıştığı modernite, cinneti sunuyor, kendi yalancı ve haddizatında bize yabancı tepsisiyle. Oysa mazinin tılsımlı havasını günümüze taşıyan Muradiye, zaman mefhumuna var olduğu kudret ile mana üflüyor. Bir kitap olarak Osmanlı’nın ilk sayfalarında yer alan asude, etrafı ilahi esintilerle donatılmış bu semti okumak, şifa olacaktır körleşmiş havsalamıza.
Ezcümle Muradiye, içerden konuşmaya devam ediyor. Biz de ahir cümleyi Erenlerin Bağından Yakup Kadri’ye bırakalım, Muradiye’ye adımını attığı andan itibaren dudaklarından dökülen sözlere hürmeten:
“Uhrevi sükûnetin ve uhrevi rahatın ne olduğunu bilmek istea Muradiyene gitsinler!”
Beğen
Beğenme
Tavsiye et
Rapor et
Yazdır
2005
Yer
Kültür-Sanat
5.3.2013
1
kişi beğendi
0
kişi beğenmedi
Etiket
---
Kaynak
http://www.letterport.com/Prestij-Produksiyon
Yorum yapabilmek için
Üye Olun
veya
Giriş
yapın
Tekin Gün
adlı kullanıcının
diğer yazıları
Olympos Antik Kent-Antalya
Tekin Gün
1534 okuma
Antik Çağ'da Bandırma
Tekin Gün
1753 okuma
Bitlis Tarihi
Tekin Gün
1425 okuma
Bursa/Mustafakemalpaşa Coğrafya Ve Koordinatl
Tekin Gün
1254 okuma
Aspendos Antik Kent / Aspendos Tiyatro
Tekin Gün
1411 okuma
Pınara Antik Kent-Fethiye,Antalya
Tekin Gün
1178 okuma
Andriake Antik Kenti
Tekin Gün
1060 okuma
Tralleis Antik Kenti
Tekin Gün
1292 okuma
Teoman Han Ve Ataları- Dedesi ‘’Ahie’’ Hu-Ye
Tekin Gün
3620 okuma
Tieion Antik Kent / Miletos Kolonileri-Hazira
Tekin Gün
1334 okuma
Sidyma Antik Kent / Seydişehir-Muğla
Tekin Gün
1141 okuma
Frigyalılar
Tekin Gün
1495 okuma
Muhyiddin İbnü'l-Arabî
Tekin Gün
1845 okuma
Antik Çağ'da Sivas Ve Tarihi
Tekin Gün
1873 okuma
Girne Kalesi-Kıbrıs (Cyprus)
Tekin Gün
1291 okuma
Birşeyler yaz
Sadece Ben
Bağlantılarım
B.Bağlantıları
Herkes
Yazıyı Mootol duvarına paylaşmak için
üye ol
veya
giriş
yap
http://www.mootol.com/Yazi583/bir-huznun-sonsozu-muradiye-turbeleri
Adınız :
Gidecek E-posta :
Gönder
Tanıdıklarını haberdar etmek için
üye ol
veya
giriş
yap
Adınız :
Rapor nedeni :
Rapor et
Yazı içeriğini rapor etmek için
üye ol
veya
giriş
yap