Resimler
Videolar
Haberler
Yazılar
Replik Düplik
Kuruluşlar
Benim Dünyam
Kayıt Ol
Oturum Aç
Anneleri Vefat Eden Çocuklar Adına
Yazı Yaz
392
4022
Makale
Yorum Yaz
Yazdır
Tavsiye Et
20.4.2012
0 yorum
1989
okuma
Annem, 13 Mart Salı günü vefat etti. Hastanede, yoğun bakımda... Aslında iyiye gittiğini söylüyorlardı. Odasındaki küçük masanın üzerinde bulunan hasta takip verileri de öyleydi. Yoğun bakıma yatmadan önce kendisine geldiğinde "içine çekilmiş bir sesle" ismimi söylemişti. Annelerimizin ağzından isimlerimiz, başka hiç kimsenin telaffuz edemeyeceği bir yakınlıkta dile gelir. "Beni eve götür." Hemen gidecekmiş gibi bir de hamle yapmaya kalkışmıştı. Kalkışmıştı, diyorum, çünkü kıpırdayamadı. Ama zihninde çoktan kalkıp, ayakkabılarını giymiş, hastane kapısının önüne gelmişti bile. Eve götürmedim. Sonucu bilseydim, eve götürürdüm. Ama kim bilebilir? İnsan iyi olmasını, kendisini toparlamasını bekler. Onca cihaz, yanıp sönen parlak ışıklar, ritmik sesler, iğneler, beyaz gömlekli uzman kişiler, çevredeki her şey, hastaların iyi olması için değil midir? O vaade kim kendini bile isteye bırakmaz ki?
Son yılında yerinden pek az kıpırdayabildi. Artık yatakta bile bir yanından diğerine dönemiyordu. Hiç şikâyet etmedi. Gün geçtikçe takatten düşmesini hep aynı cümle ile karşıladı: "Buna şükür..." Peşinden çaresizce kabullenişin o dramatik ifadesini fısıldadı: "Başka ne yapacaksın." O kabulleniş aslında hayatının da bir özeti gibiydi. Hep, başka yapılacak herhangi bir şeyin olmadığı duygusuyla, seçimlerde bulunmaksızın, kaderin ve feleğin kendi adına çizdiği yollara boyun eğdi. "Bu yalan dünyanın süsüne kanmayan" birisi olarak ne başka tercihler ne de kabulleniş önemliydi. "Allah ona yeterdi." Böylesi bir iman neşe kadar kederi de aynı tevekkülle ve mesafelilikle karşılatır insana. Onun bu mesafeli tutumunu, şimdi vefatının ardından bir teselli hali olarak düşünebilir miyim? Yaşlanmanın hayatın soluğunu bedeninden söküp almasına karşı itiraz ettiği tek husus, sadece "ezanı Muhammedîyi" dinleyemediğiydi. Odasında caminin olduğu taraftaki cama bakar, sanki, artık pek az görebilen gözleriyle ezana dokunmak isterdi.
Annem yoğun bakımda vefat etti. Müdahale ettiler, döndüremediler. Yorgun kalbi yeniden çalışmayı reddetti. Son günlerinde kendisinin yemeyi içmeyi reddetmesi gibi.
İnsanlar yaşlanırlar, elden ayaktan düşerler, yaşlanma ritmi hızlanır, her gün daha keskin bir yaşlılığın işaretleri belirir yüzlerinde. Ölüme doğru hastalar son yüz metre koşucuları gibidir. Ama yine de "alışkanlıklar" ölüme ilişkin hazır olmama, hep böyle devam edecek duygusunu besler. Uzun yılların birikimi olan gündelik tekrarlar, ses tonu, el hareketi, bildik gülümsemeler, gözler, yaşlı annenin yüzüne yönelik derin oğul bakışı, düşünceyi ölümden uzak tutar. Bilirsiniz, hastane, yoğun bakım, ilaçlar ile hayatın başka bir evresine girilmiş gibidir. Yine de başkalaşsa da bu hep böyle sürecek, aşamalar birbirini takip edecek yanılsaması hükmünü yürütür. Öyle olmadı.
Annemin öldüğünü söylediklerinde tüm geçmiş bir anlık solukta toplandı. Tam olarak öyle oldu, evet! Annelerin merkezde olduğu aileler içinde neler yaşanmaz ki? Çocuk muhayyilenin ilk kavrayışlarından büyüme çağlarına, evden kopuşa, uzak diyarlardan gidiş gelişlere, bayramlara, hastalıklara kadar her şey... Olaylar mı? Hayır. Daha çok sesler, alacakaranlıktaki imajlar, anlık görüntüler, kulaktaki eski fısıldayışlar... Geçmiş zaman içindeki yaşanmışlıklar olduğu yerde hep kendini tekrar eden bir hal ile yılları aşmış, bugüne ulaşmış failine dokunuyor gibidir. Hepsi, sanki başkasına söyleniyormuş gibi algıladığımız, o bildik ama aynı zamanda yabancı, sonu haber veren kelimeye takılıp kalır.
BİR ANNENİN YOKLUĞUNDA GERİDE KALANLAR
Annem, hiçbir şüphesi bulunmayan, kesin iman sahibi bir insandı. Kur'an okur, çevresine Kur'an öğretir, sohbetlerini dini ve ahlaki kıssalar üzerinden yapardı. Gariplere, kimsesizlere yemek verirdi. Komşularıyla ahretlik olurdu. İlahi söyler, hüzün bastığında ise geçmişin ışıltılı günlerine, anasına, babasına ağıtlar yakardı. Gelinlerin bir sandalye üzerine çıkartılarak çevredekilere gösterildiği zamanlarda evlenmişti. Ağa kızıyken yoksul bir küçük memurun eşi olmuş, gurbete çıkmıştı. Tüm eşyası bir kap, bir leğen, bir yataktan ibaret alçak tavanlı küçük kasaba evlerini düşünün. Yazları köyden gelen bulgur, yarma, un... Yemek olmadığında hemen uyduruluveren "şaştım aşı". Ya da annemin kendine has diliyle "manca". Yeni kuşaklar şaşırabilir ama bunlar Türkiye'nin geçmişindeki ortalama ev halleri. Okullarının beslenme saatlerinde çocuklarına Amerikan unu ve sütü verilen bir toplumun evleri başka nasıl olabilir ki?
Annem öldü. Evdeki pembe renkli "Elif Bostancı"nın nüfus cüzdanını son kez bizden istediler... Resmi muameleler öldükten sonra da sürüyor.
Bu hayatta en çok korktuklarım arasında annemin ve babamın ölüm haberi vardı. Çalan bir telefondan, kapıdan uzanan bir baştan, ölüm haberi öncesi giriş mahiyetindeki o tuhaf sözlerden gelecek meşum fısıldayışı bekledim. Bir gün geleceğini bilerek ama gelmemesini dileyerek bekledim. Nasıl yürüyorsak, yol alıyorsak, nefeslerimiz birbirini takip ediyorsa öylesine akışı içinde olduğumuz hayatın bitiş çizgisine doğru bir koşu olduğunu bilerek bekledim. Her ikisinin haberi de farklı geldi; babam, dönüp gelemeyeceğim kadar uzaklardayken, annem, haberi aldığımda koştuğum beş dakikalık mesafeden artık yetişemeyeceğim şekilde hızla uzaklaşırken...
Annem öldü. Bütün annesi ölenleri düşündüm. Herkesin bir gün öksüz ve yetim kalması ne tuhaf. Artık "başına vurulmayacak" "onun annesi yok merhameti" ile bakılacak insan olmak. Öksüzlüğe ve yetimliğe dair halk bilgeliğinde kayıtlı onca sözün anlamı böyle bir kesinlikten besleniyor olmalı. Anneleri ölmüş çocukları geride kalan bir boşluk çeker, yan yana getirir. Annenin varlığında yaşananı bu defa yokluğunda tecrübe ederler. O yoklukla yüz yüze gelen anneleri ölmüş çocuklar, birbirlerini her yerde tanıyacak bir akrabalık edinirler.
Şimdi akşamları eve giderken annemin son olarak oturduğu iki odalı giriş katındaki o evin önünden geçemiyorum. Gece vakti camları karanlığa çekilmiş, bir parça ışığın olsun dışarıya yansımadığı o evin "seküler aklımın fısıldadığı gibi" sadece bir ev olduğunu biliyorum elbette. Bir süre sonra yeni bir kiracının geleceğini, yeniden geceleri ışıklanacağını... Ama olsun. Bazı halleri izah edemezsiniz. Oradan geçerken, pencere pervazlarına koyduğu yemleri yemiş kuşları görürüm belki. Belki kuşlar da gitmiştir, onların yokluğunu görürüm. Belki kapıyı bir kez daha açmak isterim, evin yeni kiracısına yanlışlık olduğunu söyleyerek...
Annemi çarşamba günü kalabalık bir cenaze töreniyle toprağa verdik. Öğle namazı sonrası. Üç kardeş ve bir anne yokluğu. Cenaze sonrası üçümüzün de aklına aynı konu geldi: "Rahmetli babam bu cenaze törenini görseydi, kendi töreniyle kıyaslar, onunkinin daha kalabalık olmasına hayıflanırdı."
Törenler bitiyor, mezarlık son çekilip gidenle birlikte kendi sessizliğine kapanıyor. Sözler tükeniyor, her vefat edenin ardından sonsuzluğa bir perde iniyor. Ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil, diyen şair güzel söylemiş. Annem şimdi hep söylediği gibi ardından okunacak Yasin'leri bekliyor. Ben de biliyorum ki "okudukça" onun gülümseyen yüzünü, "Buna şükür" deyişini ve eski zamanların anlarını ölmeyen canlar adına hatırlayacağım.
Nur içinde yat, beş yaşındaki bir oğlan çocuğunun fısıldayışında, anne!
Naci Bostancı Zaman Gazetesi
Beğen
Beğenme
Tavsiye et
Rapor et
Yazdır
1989
Yer
Makale
20.4.2012
0
kişi beğendi
0
kişi beğenmedi
Etiket
---
Kaynak
www.zaman.com.tr
Yorum yapabilmek için
Üye Olun
veya
Giriş
yapın
İbrahim Balcıoğlu
adlı kullanıcının
diğer yazıları
Teknoloji'de Hayal Ve Merak Alemi
Mustafa Celep
1375 okuma
Madalyon
Son Osmanlı
1262 okuma
Dr I Greams
Dr İ Greams Greams
1725 okuma
Aklın İflası!
Son Osmanlı
1340 okuma
Oyun Bitti
Son Osmanlı
1530 okuma
Saldırgan Bir Cilt Bakım Rejimi Başlat
Collin David David
1345 okuma
Tarih Yazılıyor
Son Osmanlı
1580 okuma
İçimizdeki Yabancılar
Son Osmanlı
1333 okuma
Terör Koalisyonu
Son Osmanlı
1448 okuma
It Do Not Need: Tiny Kaşık İle Birlikte Gelir
Sophie Brown Brown
1390 okuma
Kuklacı Kim!
Son Osmanlı
1786 okuma
Sahip Olduğumuzu Sandıklarımız
Cumhur Ceylan
1293 okuma
Erdoğan
Son Osmanlı
2121 okuma
Yeşil Savaşı!
Son Osmanlı
1533 okuma
Eğer Birini Seviyorsan
Tarık Tatar
1375 okuma
Birşeyler yaz
Sadece Ben
Bağlantılarım
B.Bağlantıları
Herkes
Yazıyı Mootol duvarına paylaşmak için
üye ol
veya
giriş
yap
http://www.mootol.com/Yazi392/Anneleri-Vefat-Eden-Cocuklar-Adina-
Adınız :
Gidecek E-posta :
Gönder
Tanıdıklarını haberdar etmek için
üye ol
veya
giriş
yap
Adınız :
Rapor nedeni :
Rapor et
Yazı içeriğini rapor etmek için
üye ol
veya
giriş
yap